1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
880
Okunma
Kuyruklu bir bulut geçti semadan
Ve yıldızlardan boşaldı yağmurlar
Postlar üstünde uyutuluyor atlar
Dağlarda bozkırların dumansız tozunda
Şaha kalktı postsuz koyunlar
Sûkut-u mevt-i öğrendi bebeler
Anneler kundaklandı ağlarken
Ve Sonra
Öldürüldü şairler karanlığında sabahın
Kül ve karla çiteledim
Gömleğimdeki kan lekelerini
Vardım su yataklarına
Ölü kuşlar buldum balıkların ağzında
Bu Dicle’dir
Mezopotamya’nın gözyaşı
Şu burçların ardı
İki gözüm Diyarbekir
Keklik sürüleri geçiyor alnımın çizgilerinden
Kayalıkları yuvarlanır Karacadağın
Kalbimin üstüne gözlerimden
Kederini tabakasından içen
Babam gelir hatrıma
Ağzımda yanık çay kokusu
Gözyaşlarının yininde
Acının sırrını saklayan annem
Nân û çay ile büyütmüş bizi
Biliyorum
Çukurovadır tenimde kokan
Ve İstanbul ’dur beni böyle ağlatan
Ruhumun çatlamış boyası
Acıtıyor dilimi dualarımdaki renksiz kelimeler
Öğretin bana istiyorum
Bir sehiv secdesiyle
Düzeltebilir miyim yanılgılarımı
Yaralarımın yeşil sızıntılarına
Şifa olur mu Nasuh ağlayışlar
İçimden ölüyorum her mevsim
Mağrur ve sessiz ağaçlar gibi
And olsun ki Vakti yaratana
İhrama giriyor kalemim
Gömün artık bu şiiri de
Hünsa bir zamanın gözleri ardına
5.0
100% (9)