1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1042
Okunma
Dostum MENEH
bir önceki şiirime yorum getirerek;
“Kiraz Ağacı, dert ortağı”
demiş,
çok doğru.
Bir başka dost ise;
“Ağaçla konuşulur mu?”
diye tepki göstermiş.
Bildiğim kadarıyla
ağaca
ilk şiir yazan ben değil,
büyük usta Nazım Hikmet’tir.
Şahidim ise şu şiir;
"Ruhum,
gözlerini yumuşacık yum
ve gömülür gibi suya
çıplak ve beyaz giriver uykuya,
rüyaların en güzeli bekliyor seni,
ninni...
Ruhum,
gözlerini yumuşacık yum,
kucağımdaymışsın gibi bırak kendini,
ninni...
Uykunda unutma beni,
ninni…
Gözlerini yumuşacık yum
yeşil ela gözlerini
ninni ruhum
ninni...
Sen yukarıda
yemişli dalların içindesin,
yeşil gözlerin güneş dolu,
dudakların bala bulanmış.
Ben ağacın dibindeyim,
bir ayağım çukurda...
Ben senden çok önce gideceğim,
sen bensiz kalacaksın ihtiyarlığında.“
İşte böyle Kiraz Ağacı’m,
gelelim şimdi biz 1973 yılına.
Ben orada sana()
Bedri Rahmi Eyüpoğlu hocamı tanıtacağım;
„Gösterirdi hocam
elindeki çakıl taşını;
" Kır bakalım katibin ev penceresinin camını!"
„Olurmu hocam insaf, ora Üsküdar,
bura Fındıklı
arada koskocaman boğaz var!"
"Dene hele,
her gün bir fiskem öne."
"Böyle bir şey imkansızdır efendim!"
"Ya Yavuz Sultan Selim?
Buzağı ile başlamış evlat,
vurmuş dalına
her gün tepeye çıkarak;
Buzağı olmuş dana,
dana öküz olana
tırmanmış Dağa."
Sığmazdı
sınırları engin bu düşüncenin boyutları
o günki minicik kafama;
"Sığdıramıyorum gövdemi
Akademi‘nin giriş kapısına..."
Haydaaa!
Kapının genişliği
üç metreye iki;
„ Olmaz hocam valla!“
Ölümünden az önce
son ameliyat, son görüşme;
"Açın pansumanı bakalım,
yaramnın resmini yapayım!"
Pes Hocam,
yapar da!
Anlıyorum
bugün ben;
O gün Bedri Rahmi hocamıın
ne dediğini ve neden?“
Niçin mi anlattım,
bu devi sana böyle Kiraz Ağacı’m?
Hani tırtıl kurdunun yaprak yiyerek ipek yaptığı,
hani bu ipekten ördüğü kozanın içine girip-yattığı,
hani kış uykusundan sonra, baharda;
kKozayı delip,
kelebek olup gelip,
doğaya renk kattığı
dut ağacı soydaşını
bilirmisin sen?
İşte onun “Kara” sı denilen;
“Kara Dut’um, çatal karam, çingenem!”
Şiiri vardır;
„Nar tanem, nur tanem, bir tanem.
Ağaç isem dalımsın salkım saçak,
petek isem balımsın a gülüm
günahımsın, vebalimıin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan.
Yoluna bir can koyduğum,
gökte ararken yerde bulduğum
karadutum, çatal karam, çingenem.
Daha nem olacaktın bir tanem?
Gülen ayvam, ağlayan narımsın,
kadınım, kısrağım, karımsın.“
İşte Aşk, işte ağaç, işte kahır
böyle anlatılır.
Birde sana
Bu kara sevdanın acı sonunu anlatayım
Kiraz Ağacı’m;
Asistan iken 1947 yılında,
Heykel Bölümü öğrencisi Mari Gerekmezyan hanıma
zil-zurna
aşık olur Bedri Rahmi hocam.
Kısa bir süre önce evlendiği eşi Eren hanımdan
bir oğlu da doğunca;
Bu „Umutsuz Aşk“ denen
bela,
ayyaş yapar onu
ve Kara Dut’unu
verem!
İşte böylece biz;
Az gittik-uz gittik,
dere-tepe düz gittik.
Dönüp ardımıza
bir baktığımızda fakat...
“Bir arpa boyu” kadarmış hayat!
() Benim KARA ZURNA (2) şiirim
5.0
100% (3)