14
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1315
Okunma
Yaşamın bir yerinden geçmiş Kim’e adanmıştır...
güzüne asfalt dökülmüş siyah bir pencereden dünyaya bakıyor adam
aklı bir kasık kasılmasında takılı
bir sevişmeyi bağışlar gibi merdiven sayıyordu kadın
olmamış bütün anları süpürüyordu dudaklarıyla
saksıya muson yağmuru bekliyordu çocuk
duymamak için seslerin yayıldığı koridordaki intiharı
-gecikiyordu bir insan gözü için zamanın kör karanlığını oymak-
deniz uzak mı diyordu adam
o an bir şiiri aynasına sırlıyordu kadın
üçüncü sınıf bir rujla
bekleyişin yanıklarını soyarken düşten
küllerini hesaba katmıyordu çocuk
sigarasını yakmıyordu adam
-aşk bitmeye başlamak değimlidir birazda-
durduk yere martı düşünüyordu adam
durulan hiçbir anı koluna takamayacağını biliyordu kadın
unutulduğu hiçbir anı hesaba katmıyordu çocuk
her öpücükte sel basıyordu ruhunu
-dünyada beyaz kıta diye bir yer yoktu
böyle alabildiğine kar bassın
soluğunu daha işgal edilmemişti-
çok karasaldı adam
her nefeste bir kent kalabalığı arıyordu
aklına yeşili düşürüyordu kadın
koridora yayılan gıcırtıda uçmayı düşünüyordu çocuk
-kefenin pelerin olmadığını bilmiyordu-
kol saati zamanı küfleyen bir hal adam
uzak olma düşü saklısı kadın
Amerikan filmlerinde yağmurda yürümeyi umuyordu adam
işkenceli mor-kırmızı göçüğü altında
ten yangınında yine bekleriz diyordu kadın
annesini uçurtma sanıyordu çocuk
inancını kapı eşiğinde öldürdüğü an
-bayram sabahını bayraklı bir kapıda öğrendi kimliğinin olmadığını
annesine dönerken-
soru sormuyordu adam
kadın hiç konuşmamıştı
biliyordu artık çocuk
bulut olmayı düşlüyordu
babasını yatağının tavanına çivilediğini anımsadı adam
ilk cümlesinde aşk bir yoldur diyordu kadın
sofra bezinden pelerin yapıyordu çocuk
sokak kedilerini kurtarmaya
gözündeki çivi sızısından anladı adam
kadın ölürken çocuğa
ağıyordu hayat siyah camekanlı gözlerine
-hayat rengine kanmak değimlidir birazda-
adam gözlerini bıraktığı yeri anımsıyordu
renk bilmiyordu çocuk
kadın hiç olmamıştı
adı hayvan bir sokakta yürüyordu adam
kimsenin boyu o kadar uzun sözlü değildi
hayatın bir yerinden bağıra çağıra geçiyordu zaman
adam
kadın
çocuk
üç ağma birleşen
bir ayak sesi saksıları titretiyor
adam
gün ölü bir tene ağıyordu
kadın
bir deniz kabuğunda
çocuk
-görmeyen göz tabut değil midir birazda-
gözünde ceset taşıyordu adam
üçüncü sayfasında yalan hayat senfonisinin
çocuk yosun görmüştü renk nedir biliyordu
bir su damlası ömürlerinin toplamı
bir mezar bile etmiyordu
üç uzak ölüye
-et kokarsa tuz basarız, ya tuz kokarsa-
K.Y.