9
Yorum
38
Beğeni
0,0
Puan
1613
Okunma

Ölümsüzdü şafak vakti
Sevgiyle tepinen çocuk gibi
Kuzey rüzgârları arasında
Elini her uzattığında
Titreşen sazlar gibi
Gözleri büyürdü yüzüne
Sonra birdenbire masunlaşırdı
Atalarından miras kalan
Kelebeğin boyun eğişi
Utangaçla yoğrulmuş harman
Saklardı baş tacı buğdayı
Çünkü bilirdi kanatlarının
Bağları çözülürdü göğsünde
İşte o an ayak basılmamış
Engin göğe başak olurdu
Dağlardaki ırksız mağara gibiydin
Hiç kimseye ait olmayan
Körlük içinde cahil düşünceler
Karanlığa hapsolmuş pus bulutu
Bu yüzden billur bir yürek
’’ah!’’ diye sızıyı hisseder
Savunmasız susardı
Çığ gibi bir çoğalan suskunluk
Güneşin önünde tükenirken saatler
Yuvasız uçan yalnız kartal
Ay büyürdü gecenin lir sesine
Sokaklara dolan karanfil tadı
Uykuya daldığında an
Adınla seslenerek
Pınar olup yüreğinin kapıları açar
Göğsüne dökülen gözyaşları
En körpe aşkın vecdine
Sevginin gölgesine birlerce dua
İstanbul’un ruhu olurdu
Kıyıları arasında sınırları olmayan
Adına Selvi boylu derlerdi
Sonbaharın üzüm bağlarında
Aşk sarhoşluğunda ufukta kaybolup
Tan aydınlanırken
Birlikte karaya ayak basacaktık
Lavantanın derin muhabbetinde
Boğazın sürmeli gözlerine
Ve o şarkıda saklanarak
Köklerimiz sarmaş dolaş
Kanlıcaya bırakacaktık şiirleri
Şimdi toprağa gömülü.
Ummuhan YILDIZ