1
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1063
Okunma

zeytin ağacı
yaza doğru ilerliyordu zaman
bir öğle sonrasıydı
yürüdüm
köyün alt tarafından geçip tarlalara ulaşmıştım
daha bir ağaç dibine oturmadan önce
dere kenarında şırıl şırıl akan pınara vardım
hem su içtim hem de serin suyu yüzüme çarptım
bir kaç defa yüzüme suyu
bıraktım yüzümdeki suları döküldüler damla damla
durup da derin bir nefes aldım
karşı dağlara bakarken
sonra
zeytinliğe yürüdüm
böcekler ötüyorlardı
zeytinlerin arasında zaman
milattan önceye doğru gider gibiydi
kayıyordu elimdeki her şey
uzanmadan önce toprağa
baktığım her şey uçuyordu
hafiftiler
aklımda uçtu düşünceler de
kayboldum zeytinlerin arasında
zaman da kayboldu
dalmış olmalıydım milattan önceye
daldığımdan mı
yoksa neydi bu
bir ses duydum hey diye
beni çağırdığı belliydi
yarı oturduğumu anımsıyorum
karşımda duran Odysseus’tu
bana oğlunu ve karısını sordu
evinin yerinde olmadığını
ve
on yıl oldu evden ayrılalı dedi
on yıldır yollardayım
Troyadan daha yeni döndüğünü anlattı
on yıldır poseidon’un gazabından
karaya çıkamadım
sonra Zeus’in kızı Athena yardım etti
güzel Athena elini uzattı bana dedi
daha ise,
oğlum Telemakhos ve sevgili hatunum penelopeia’yı
bulmam lazım bana yardım et
on yıldır onların hasretinden yandı yüreğim anlıyormusun
şaşkına döndüm dalmışlığımdan uyanınca
yarı oturdum zeytin toprağına
ter içinde kalmıştım
duymaya başladım etrafı yeniden
arı kuşlarının ötüşü duyuluyordu
o an anlamak isterdim arı kuşlarını
uçmak bile isterdim arkalarından ah
güneş daha batmamıştı
ılık bir hava vardı
ılık ılık esen rüzgar çarpıyordu yüzüme
eve doğru yürümeye başladım
beklerler belki diye
aklım karıştı
yine başlayacaktı sancısı yaşamın
yavaş yavaş kendime gelirken
bir tür var olmanın ağırlığını duyacaktım
arı kuşları uzakta duyuluyordu daha
gittikce dah uzaktan
güneşin kızıllığı azalırken yerini
yavaş yavaş karanlığa bırakıyordu
belki bitmeyecekti bu yol
belki arı kuşları geri döneceklerdi...