1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
845
Okunma
Ben gönülden kavuşmalara hasret
Gözden ayrılıklara doymuş adamım
Ağzımda sevda tohumları taşırım
Leylekleri anlatır her bir adımım
Onlar gibi göç ederim durmadan
Başka başka diyarlara uçarım
Bulutlar üzgün, gökler kâfi
Benzerim biraz da çığlık atan martılara
Kayalar keskin, deniz kirli
Her gün bir lokma sevdamı ararım
Ne bulduysam şimdiye dek
Hepsi küflü, hepsi zehirli
Artık iştahım da yok
Olanlara itirazım da.
Elimde yanan bir tütün ile,
Emekleyerek gidiyorum ölüme.
Umursamazlığı anlatıyorum,
İçimde lanet bir hüzün ile...
Yıldızlar bile sönüyorsa güneşin önünde
Ben Nasıl boğulmayayım, ömrümün nehirinde
Oysa ne kadar güzeldi eylül akşamları yıldızlar
Ne de ılık düşerdi şubat günlerinde beyaz karlar
Ne de masalımsı uçardı nisanın içinde kuşlar
Ve ne çok umut taşırdı temmuzda çizgi çizgi bulutlar
Ne güzel şeydi onca kışın üstüne
Taze baharları sende bulmak
Ne güzel şeydi kurak bir çölde
Yağmurları sende aramak
Ne güzel şeydi yalnızlığın içinde
Seni kollarımla sımsıkı sarmak
Ne güzel gülüşün vardı öyle
Bana küçücük bir tebessüm ettiğinde
Unuturdum tüm yaşananları
Ama sen benim farkımda bile değildin
İstemezsen bir bulut kadar yakınında
İstersen bir parmak ucu kadar uzağında olurdum
Ben seni öyle severdim ki
Ağlarsan deniz olup yanağında
Gülersen kuş olup gamzelerinde
Seversen ölene kadar yanında
Bakarsan yayla olurdum gözlerinde
Artık ne yılların bir farkı var
Ne ayların, ne de dakikaların
Farkeden birşey varsa bile
O da yalanı olmayan şeffaf aynalardır
Belki de bu sana sunduğum son vedadır
Farkedilemeyen gitmelerimden..
5.0
100% (2)