17
Yorum
71
Beğeni
0,0
Puan
1452
Okunma


Ey avuçlarımda kül olup
denizlerin üstüne serpiştirildiğim
ilk aşklarımı yutan küçük şehir
kulağımı tırmalayan bu
ayaksız kalmış bir lir
yansıyıp göğsüme çarpan
sevgilerin en güzeli
giden çok oldu sizin içinizden
gitmek gelmiyor dilsiz evinizden
ah belki bir gün çıkıp gidebilsem
gidip dönüşü olmayan yerlere
ellerim bile oyna(ya)mazdı sürgünüyle
aşk bir ülkenin iki kentiyse
üvey annem oluverdi
tüm ölümlerin üstüne bir çiçek açarak
buğday tenliydim
soluk soluk çiçeklerim
yaşım da on sekiz
bozbulanık bakıyorum
enlerim yaşıyor içimde
akşama kadar süren özgürlüğüm
yine bu şehrin güvencesinde
sesin olur sesimde
belki bir seyirde
belki bir şehirde
iki kent var bu ülkede
biri sende biri bende
o zamanlar daha uzaktı şehirler
mesela ellerimi uzatınca dokunamazdım
boyum bir karanfili geçmezdi
dudaklarım aralık gezerdim
yüzümün ocaktan kalma soğukluğunda
bir gece uyurken herkes
gizlice çıktım evden
ayağı kırık bir kedi gibi
önce beyazlaşan kapının çenesini kapattım
sonra bütün ışıkların
penceremin boynunu okşayarak açtım
biraz utanarak dahil oldum geceye
sonra delikanlı bir ağaç eğildi önüme
ayaklarım yapraklar gibi serpildi
düşmeye başladım
en güzel günlerimden biriydi
dökülmeye başlayınca yere
dizlerinde kalsın bir akşamüstü
ellerinden başlamak istiyorum ölmeye.
’Gök çe’