1
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2422
Okunma

Sevda bu!
Yağmur tanesi gibidir
Kimi kadının yüreğine, kimi erkeğin yüreğine düşer
Çatlar içindeki koza
Irmak inadıyla bağrını yarıp dökülür gönül sandığına
Memba gibi pak
Gözyaşı kadar ılık
Ve gözyaşı kadar yanık
Dahası sözle tanımlanmaz
Tanrıca yerle gök arasında
Ruhani duyguların menşeidir
Öyle demiş mor mürekkebe yazdıran
Sevda bu
Bazen el kararı bir yüreğe
Yusuf’ta şiirleşen iksirden bir damla düşer
Bir fırtına koparır
Ve iksirin rayihası
Sarhoş değil ama sarhoş gibi eder insanı
İnletir göğsün çatlayıncaya kadar
Bir de şairlerin imgesine dokunan Mecnun’un Leyla’sı var
Tarihin gövdesinin üstüne adını kazıttıran
Şirin’in Ferhat’ı
Romeo’nun Julet’i
Kolay kolay rakip tanımaz
Ve yüreği yüklendiği sevdaya gebeyken
Gözleriyle ikon avlayan Rodin
Sevdiği kadının yüzünü taşa gömdü
Heykelin adını da ”Acı” koydu
Camille bir akıl hastanesinde hayatını sürdürdü
Orada öldü! Ölüsünü şiirle yıkadı kardeşi
Bu mu sevda? Aşk bu mu? de
Aşkın deliliği de
Kelebek etkisi de buna
Melankoli de, işkence de
Ya da aşkca
Sahibine yetişecek öznelerin yoksa
Vurursun sükutunu kör bir geceye
De canım! Var mı? Kalbinde( ?) işareti
“Var”
Sevda ayetinde var mı adın bir önemi?
Bir eliflik nefes hacmiyle
Nasıl herkese duyurur da sesimi derim
Hep aynı kadını sevmek istedim ben
Seni en çok ben severim dedim
Sevdim de…
Vuslat demeden
Onun için “ölümsüz sevdama” diye başlayan şiirler yazdım
Gülüşüne serenatlar besteledim
Ömrünü sevdaya yatırdım!
Tarif kabul etmez
Namusluca
Tek yaptığım sevmek, gerisi takdir-i mutlak
Sana bunları neden anlatmadım
Bilmiyorum
Belki sen yoktun
Belki de memnundum gördüğüm rüyadan
Uyanmak istemedim uykumdan
Hiçbir şey gitmiyor da gücüme
Seneler sonra gene günlerden bu gündü
Kanlıca sahilinde saçının rayihasıyle yine sarhoş oldum
Boynumda o’nun kolları, koynunda kirli iffeti
Önümden geçerken
Öyle mütebessim bir ifadeyle baktı ki yüzüme
Cız cız diye ses çıkardı yüreğimden
Vuslat ruhumda ilişecek bir köşe bulamadı
Bir kalp için daha büyük işkence yoktu
Hissederken
Damarımda yanarak dolaşan kanı
Şiirden aşağıya atmak istedim kendimi
Düşerken kalp tekler diye korktum
Sevda fırlarsa kalp teklerken dışarı
Tırmalarken göğsümü canın sancısı
Talihsiz dilim “uf”u telaffuz ederse
Hepten gözünden düşerim diye korktum
Sevdaya hürmeten
Sesime küstüm, konuşmadım
Başka güzele güzelliğini hatırlatmadım
Aynalardan evvel
Ve bundandır yordam biImeyişim
Gerçi sevda kısmak istediği sesi nâra yaptı
Büyük bir ihtimalle bize nikâh düşmez artık
Çünkü
Tahrip gücü yüksek
Saatli bir bomba patladı
Sevdanın başkaldırdığı yerde
O gün bugün azar azar sustum
Çıkmaz sokakta usul usul kayboldum
Sıtmalı bir martı gibi mavinin pırıltısına gıpta etmiştim
Ve o masum sırrı!
O ölümsüz, o çözümsüz, o iffetsiz sevdayı
Ölümün kenarına uyuyan anneme anlattım
Sizin de vardır unutulmaz sevdalarınız belki de
Ama anlatabilmek için
Duymayacak
Birine muhtaç olduğunuz masum sırlarınız
Olmaz mı?
Mangal yürekli
Böyle söyleyen ne ilk ne son kişisin
Bütün iyi yetiştirilmiş insanlar yalan söyler
Doğruları beyaz kuşlar taşır gagalarında
Öyle demiş mor mürekkebe yazdıran
Sözüm yok sevdandan yana
Sözüm yok dostluğuna
Hadi kalbini yorma
Sevda da böyle menem bir şey işte
Ateşi hem seni hem düştüğü yeri yakar
Kalbin ferini keser
Ha!
Mübarek olmasına mübarektir sevda
Ama şarap gibi yıllandıkça zulüme ram ettirir
Lütfen!
Kalbini taşıyan
Sol göğsüne iyi bak
En büyük felaket kalbinde
Beş harfin silindiği yerdir
İstersen zorlama şansını
Kader zar atmaz!
Belki kavuşmaktır sevdanın felaketi
Sevda alıp başını gitmektir belki de
Belki de gerçek sevda, ayrı dünyalar arasındadır
Gel be sevdasına sahip
Yüreği sağlam dost!
Al hasreti sevdana sar
Bütün şiirleri sil baştan
Koçak duldasında mağrur saklamaz
Ara sıra bırak yüreğini nadasa
Desinler arkandan
Ne şanssız adammış
İmanı gevremiş sevda çekmekten
Şimdi azıcık bana müsaade
Seni Allah’a ısmarladım!
Beni takma kafana
Sevdadan torpilim var
Bir daha ki yıl bugün geldiğinde
İyinin ve kötünün ötesinde
Karanlığın olmadığı bir yerde
Beyaz kuşların gagalarından
Şiir topla benim için…
KAYIP YALDIZ