Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Hamiyet Su Kopartan
Hamiyet Su Kopartan

MEŞGULİYET

Yorum

MEŞGULİYET

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

172

Okunma

MEŞGULİYET


MEŞGULİYET

Danteller, nakışlar, oyalar; evi bürodan ayıran, eve kadın elinin değdiğini gösteren, yuva sıcaklığı veren dokunuşlardır. En basit modeller bile ruhu olan, en iddiasız modeller bile emek verilen dokunuşlardır.

Siyah beyaz televizyon dönemindeki televizyonun, genellikle kırmızı olan çevirmeli telefonların üstündeki dantelleri hepimiz özlüyoruz. Türk kadını sevdiği, benimsediği, değer verdiği, hatta koruduğu her şeye dantel örerek, dantel örterek sevginin, değer vermenin ve korumanın emek vermek olduğunu göstermiştir.

Dantelin, el işinin modasının geçtiğini düşünenler de var; hazır alınmış eşyalar içinde hiçbir emek görmeyip el işine daha çok sarılanlar da.

“Her şeyin hazırı var; gözü yormanın, vakti boşa harcamanın gereği yok.” diyenler de var, kendi emeğini her yerde gösterip kendi ruhunu eşyaya üfleyenler de.

Buzdolabı örtüsü vardı çocukluğumuzda. Etamine çarpı işiyle nakış işlenir, altı dantelle bitirilirdi. Her evdeki buzdolabı örtüsü farklı renk, farklı modeldi. Ben en çok tereklere bayılırdım. Her tereğe nakışlı dantelli örtüler örtülür; çiçek desenli melamin, çinko, porselen yemek tabakları tek sıra halinde dizilirdi.
Düğünü olacak kızların (Nevşehir Ağzıyla) seysanasına (ev sermesine) gidilir, çeyizine bakılırdı. Etamine çarpı işiyle işlenmiş masa örtüleri, seccadeleri, kanaviçe yatak takımları; dantel havlu kenarları, yatak odası takımları, salon takımları, fiskos masası örtüleri; yelekler, patikler, oyalar konuşulur; model alınırdı. Bazı “yeminli modeller” kimseye verilmezdi. Hünerli hanımlar evirip çevirip iyice inceler, modeli zihinlerine yazarlardı.

Artık ne terekler kaldı ne seysanalar ne de “yeminli modeller”. Şimdi hemen herkesin evinde internet, elinde cep telefonu var. Her bilgiye ulaşabilmenin rahatlığı var. Bazen düşünüyorum da güzel modeller benden başka kimsede olmasın diye kibirlenen, kıskanan becerikli teyzeler “yeminli modeller”in elden ele dolaştığını görseler kahrından ölürlerdi galiba.

İnternette her bilgiye kolaylıkla ulaşabilsek de bazı bilgilerin hatalı veya yanlış olduğu da bir gerçek. Birebir iletişim, yüz yüze eğitimden yana olanlar işi ehlinden öğrenmek isteyenler de az değil. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Halk Eğitim Merkezleri’nde öğretmenlerden, usta öğreticilerden rehberlik almak büyük nimet.
Ahşap yakma, ahşap boyama, tel kırma, çini, seramik, takı tasarımı, kumaş boyama, iğne oyası, Çin iğnesi; makine nakışı, kasnak nakışı, çarpı işi, hesap işi, Maraş işi, halı dokuma, amigurimi bebek örme, örgü örme, giyim ve mefruşat ürünleri dikme gibi günlük hayatımızda işimize yarayacak kurslar yanında ebru, rölyef, hat, kaligrafi gibi sanatsal faaliyetler; kuaförlük, aşçı yardımcılığı, cenaze hizmetleri gibi kurslarla da meslek edindirmeyi; yabancılara Türkçe öğretmeyi, üniversite sınavına hazırlığı amaçlayan Halk Eğitim Merkezleri’ne her yaştan, her milletten, her sosyo-ekonomik kültürden insanlar katılabiliyor.

Nevşehir Halk Eğitim Merkezi’nin giriş katında kaligrafiyle (süslü yazı) yazılmış bir yazı karşılıyor bizi: “İnsan için meşguliyetten daha iyi tedavi yoktur.”

Ne kadar doğru bir tespit Razi’nin meşhur özdeyişi. Evet, insanın kendini arama ve kendini keşfetme sürecinde kendi hastalığını tespit edebilip kendini iyileştirmesinin birçok yolu var. Kitap okumak bir yol. Geçmişte kimlerin neler yaşadığını, bizim sıkıntılarımızı başkalarının da yaşadığını bilip onların hayat hikâyelerini kendimize rehber edinebiliriz.
Yazmak, iyileşmenin başka bir yolu. Kendi içimize yönelip kendi kendimizle yeniden tanışmak, kendimizi anlamak, kendimize değer vermek, hatta Allah’a anlatmak, hissettiklerimizi satırlara dökerek ağımızı atmak, zehrimizi boşaltmak için şiir, hikâye, deneme gibi edebi türler verebiliriz.

Kalem de yorulur bazen anlatmaktan, derinliğe dalmaktan. Bazen sadece o anı yaşamak ister insan. Bugünlerde çok meşhur sözlerden: anda kalmak, anı yaşamak ister insan. Ne geçmiş düşüncesi ne gelecek endişesi, sadece anda kalmak, anı yaşamak ister. El işi yapmak tam da budur. Zincir çekerek besmeleyle başladığımız örgümüz, sayı sayarak devam ettirdiğimiz tırabzanlarımız, söke söke kurduğumuz modellerimiz zihnimizi sürekli çalışan makineye dönderiyor. El ve bilek kaslarımız güçleniyor. Yurt dışında ameliyata girmeden önce örgü ören cerrahları sosyal medyada görüyoruz.

Her yaştaki, her sosyo-kültürel insandan kitap okumasını, yazmasını, sanatsal faaliyetlere katılmasını beklemek fazla iyimserlik olur. Bazı insanlar için işine yarayacak bilgi ve beceriler yeterlidir. Bu yüzden, iyileşmenin başka bir yolu da sosyalleşmektir. Atalarımız “İnsanın ağısını insan alır.” der.

Sekiz on çeşit ikram yapılan altın günlerinin azaldığı; yağın, şekerin, sütün her geçen gün zamlandığı günümüzde yakın arkadaşların birlikte geçirdikleri etkinlik, kurslar. Yeni insanlarla tanışıp yeni konular hakkında konuşmak, yeni bilgiler öğrenmek, aynı sofrada ekmeği bölüşmek, lapa lapa yağan karı seyrederken sıcacık çayları yudumlamak, dertleşmek, gülüşmek; günün bir kısmını verimli hale getirmek; kurslar.

Her şeye rahatça ulaşabiliyorken, her şeyin hazırı varken bu emek niye?

“Yamalık ayıp değil, yırtık artık ayıp” derdi her kumaş parçasını yamalayıp değerlendiren büyüklerimiz. Alım gücünün artması, çeşitlerin çoğalıp ucuzlamasıyla, tükettikçe marka değerinin arttığını zanneden kesimin ortaya çıkmasıyla yama köylülük, fakirlik emaresi olarak algılanmaya başlandı zihinlerimizde. 18. yüzyılda İngitere’de başlayıp Amerika’dan dünyaya yayılan patchwork yatak örtüsü ile bizim asırlardır namazlık (Nevşehir ağzında namazla), yatak örtüsü, pike, battaniyelerimiz “kırkyama” olarak tekrar moda oldu.
Bizim köylü işi diye beğenmediğimiz, fakirlik göstergesi zannettiğimiz yamalama tekniği batıda geri dönüşüm projesi olunca bizde de değerlendi.

“Yeni Dünya Düzeni” denilen yeni bir proje var birçok ülkede. Yeni dünya düzeninde amaç güçlülerin hayatta kalabilmesi. Herkesin kendi işini kendi görmesi ve kimsenin kimseye muhtaç olmadan yaşaması hedefleniyor. Özellikle Çin’de uygulanan bu proje daha anaokulunda veriliyor. Kız – erkek ayırmadan tüm okul öncesi çağındaki çocuklara dikiş dikme, ütüleme, yemek yapma, yatak yorgan kaplama, marangozluk, tamir öğretiliyor. Küçük yaşta sorumluluk alan ve ev işi yapan çocukların derslerinde ve hayatta daha fazla başarılı oldukları da bir gerçek.

Herkesin bir mesleği, bir işi olmasının yanında günlük hayatta işine yarayacak bir meşgalesi ve en az bir sanat dalıyla ilgilenmesi gerektiğine inanıyorum.

Bir ürün çıkarmanın keyfine paha biçilemez. Her şeyin hazırı var, evet, çıkardığımız kalıplardan da var; ama bizim diktiğimiz ürün sadece bizde var. Diktiğimiz ürünü sökerkenki hayal kırıklığı, en baştan başlamanın yorgunluğu, sonunda içimize sinen ürünün mutluluğuna paha biçilemez. Sabrı, azmi, mücadeleyi her seferinde tatmanın ve zafer kazanmanın gururuna paha biçilemez.
Sardığımız masuranın üstüne başka renk sarıldığı için kendi masuramızı getirip makinede unutmak, kaybetmek; makine sırası bize gelince sevinip heyecanlanmak, overlok makinesinde ipi kırıp hocamızdan yardım istemek, daha geniş bir sınıfta daha az kursiyerin olduğunu, hepimize tek tek makine tahsis edildiğini hayal etmek paha biçilemez.
Kursta öğrendiğimiz bilgilerle evde tek başımıza kalıp çıkarıp diktikten sonra herkesin beğenmesini görmek paha biçilemez; çünkü “İnsan için meşguliyetten daha iyi tedavi yoktur”.

Muhabetle…

Hamiyet Su Kopartan ✍️
18.05.2025


Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Meşguliyet Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Meşguliyet yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
MEŞGULİYET yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL