0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
99
Okunma
SON SİGARA, SON YAĞMUR, SON AN
“Böyle oluyormuş demek ki…” dedi içinden. “Derlerdi de insan yaşayınca ikna oluyor bazen.” Bütün bir hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçerken duyduğu sesler kulağında çınlıyor, içine ok gibi saplanıyordu: “Elinin hamuruyla erkek işine karışma!”
Sirkte gösteriye çıkarılan hayvanlar gibi hissediyordu kendini Gülce. “Şunlara bak, toplanmışlar, olacakları seyrediyorlar keyifle.”
Bağırmak istiyordu, avazı çıktığı kadar bağırıp “Siz adam mısınız?” diye haykırmak istiyordu. “Kim anlayacak ki?” dedi, vazgeçti bağırmaktan. İçindeki çığlığı susturamıyordu bir türlü. Kollarından darağacına bağlanırken saçının ucunun da bağlandığında fark etti saçının dağınıklığını. Kafasını öne çekerek uzun saçını bağdan kurtardı. Hiç sevmezdi dağınık saçı. Rüzgar estikçe daha da savruluyordu yaprak misali bir sağa, bir sola teller. Sinir oluyor, elleri kolları bağlı olduğundan yüzüne gelen kısmı çekemiyordu. Kafası dağınık olanların saçının da dağınık olduğuna inandığı için ya atkuyruğu bağlar ya da örerdi sımsıkı.
Türk kültüründe kadının saçı önemlidir, kıymetlidir. Saç özgürlük demektir. Besleme kızların saçı eğri büğrü kesilir. Gariplerin, kimsesizlerin saçı yoluk yoluktur. “Şu halime bak” dedi içinden. “Saçım yoluk yoluk.”
Cahiliye Dönemi geldi aklına. Kızlar diri diri gömülüyordu. Babaları gömüyordu, büyüdükçe başına belalar gelmesin diye. “Keşke benim babam da beni gömeydi diri diri de bu günleri görmeyeydim” dedi. Avrupa farklı mıydı sanki? “Şeytan” diyorlardı kadına, “cadı” diyorlardı. “Ben ne cadılık yapmıştım acaba?” dedi içinden. Gardiyan, kollarını bağlarken darağacına uçan süpürgesine binmiş, bulutlara yolculuk yapan bir cadı karikatürü gördü. “Ben cadılık yapmadım, algı bu yaptığınız. Siz de normal bir şey gibi seyrediyorsunuz. ‘Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır’ unutmayın!” diye haykırırken kalabalık içinden gelen sesleri duyuyor, anlayamıyordu.
- Sus hanım!
- Sus! Kadın susar, kadın susmalı, yeri geldiğinde de sustuğunu kusmalı.
Tekrar etti cellat:
- Sus hanım, biz de emir kuluyuz. Son bir isteğin var mı?
Arada “yazık!” diyenlerin sesi yükseliyordu, “hak etti” diyenlere karşı. “Sigara” dedi. İdam mahkûmunun son isteğini yerine getirmek adettendi. Cellat uygun gördüğü isteği karşılaması için gardiyana bakıp kafasını sağa doğru hafifçe büktü. Gömleğinin sol göğsünün üstündeki cebinden çıkardığı bir dal sigara uzattı gardiyan. “İyi bak” dedi Gülce, “demin kollarımı bağladın ya nasıl alabilirim?”
Gülce’ye arkasını, halka yüzünü dönen gardiyan “Deli ya!” dedi tok sesiyle gevrek gevrek gülerek. Halk da gülmeye başladı, hatta kahkahalar yeri göğü inletiyordu.
“Sensin deli” dedi Gülce. “Ben bir yazarım ve hep doğruyu yazarım. Doğrular sizin işinize gelmiyor diye doğruluktan çıkacak mı? Zaman, beni aklayacak. Tarih, beni kahraman yazacak, seni de insan kasabı. Sen kendine yan.”
Hırsından, öfkesinden ablak suratı iyice kızaran cellat hiçbir şey söyleyemedi. Tekrar etti: Sus hanım! Konuşmak istiyordu, avazı çıktığı kadar bağırıp “Siz adam mısınız?” diye haykırmak istiyordu. “Kim anlayacak ki?” dedi; vazgeçti bağırmaktan, vazgeçti konuşmaktan.
Aklına ünsüz; ama çok sesli bir şairin şiiri geldi o anda. Ünsüz; ama çok sesli şair sanki Gülce’yi tanıyordu ve bu şiiri Gülce için yazmıştı. Başladı okumaya:
GÜLÜM
Yalan dünyanın gamına aldırma gülüm,
Dünya’nın Ay’ı var, Yıldız’ı var.
Sahte süslerin parıltısı var, yaldızı var.
Adl-i İlâhî’nin bizi var, çuvaldızı var.
Yalan dünyanın gamına aldırma gülüm!
Yazı da gelir bahtına tura da gülüm,
Her şeyin bir tersi, bir düzü var.
Madalyonun bir de öteki yüzü var.
Riyâkârın hîlesi; fesadın nazarı var, gözü var.
Yazı da gelir bahtına, tura da gülüm!
Etrafına bakıp da aldanma gülüm,
Bir inip bir çıkan dönme dolaplar var.
Bir sağa, bir sola yalpalayan yelkovanlar var.
Bir kararda duramayan fırıldaklar var.
Etrafına bakıp da aldanma gülüm!
Ezme kendini, dik tut başını gülüm,
Ritmini hissettiğin bir kalbin var.
Peşinde koşacak hayallerin, gönlün var.
Azmin, cesaretin, yüreğin var.
Ezme kendini, dik tut başını gülüm!
Sessizliğin soğuk sesini kadınların hıçkırık sesi boğdu. “Sus hanım!” dedi gardiyan. Cebinden çıkardığı çakmağı çaktı Gülce’nin ağzına soktuğu sigarayı yakmak için. O anda ayakucundan yoluk yoluk saç diplerine kadar bir ateş hissetti Gülce. Sigarasından derince bir nefes alıp içine çekince gardiyanın suratına tükürür gibi attı yere ve kafasını iyice kaldırıp semaya baktığında yağmur yağmaya başladı. Sanki bulutlar da tükürüyordu gardiyanın yüzüne. Gardiyan, gözünün içine giren yağmur suyunu nasırlı ellerinin pot parmaklarıyla silerken Gülce mağrurca güldü. Gün iyiden iyiye aydınlanırken celladın tek hareketinden gelen “tık” sesi, şakır şakır yağan yağmur sesine karışıp gitti.
Hamiyet Su Kopartan ✍️
07.02.2025