1
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
127
Okunma
SOĞUK DATLI
Şeker pancarının kamışını kesip içindekini çıkardıktan sonra ısıtılınca tatlı bir şurup haline getirmek ilk kimin aklına geldi acaba? Şekeri icat etmek, elektriği icat etmek gibi değil demek ki… Elektriği bulan Edison’u hepimiz biliyoruz.
Kuduz aşısını bulan Pasteur’ü hepimiz biliyoruz. Hamamda yıkanırken hamam tasının suda yüzdüğünü görüp suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimet’i, bir elma ağacının altında otururken kafasına elma düşünce yerçekimi kanununu bulan Newton’u; bahçesinde yetiştirdiği bezelyelerden ektiği bezelyelere benzeyen yeni bezelyeler çıktığını fark edince genetik ilminde çığır açan Mendel’i hepimiz biliyoruz. Hatta cebir ilmini bulan Harezmi’yi, sesin fiziki açıklamasını yapan Farabi’yi, “Coğrafya kaderdir” sözüyle zihinlerimizde yer edinen sosyolojinin öncüsü İbn-i Haldun’u hepimiz biliyoruz da şekeri icat edeni niye bilmiyoruz?
Bayıla bayıla yediğiniz tiramisunun, profiterolün, zerdenin, sütlacın içinde hep şeker var. Baklavanın, tulumbanın; hanım göbeği, dilber dudağının şerbetinde hep şeker var. Kimyasal şekerlerden bahsetmiyorum: Glukoz, früktoz, sakarin, sakkaroz ilgi alanıma girmiyor bile, onlardan bahsedecek değilim.
İnsan neden şeker icat etme ihtiyacı duyar, hiç anlamıyorum. Peki, beni kim icat etti acaba?
“Yok”ların yok olduğu zamanlar…
Yok demek, bir şeyin eksikliğini hissetmek demek. Yok demek, olmaz demek. Yok demek, düşünmeye kapıları kapatmak demek; yok demek uğraşmaya gerek görmemek demek, yok demek çözüm bulmaya çabalamamak demek.
Lügatinde, zihninde, gönlünde “yok” olmayan insanlar döneminde kıl çadırdaki ocağında içeri girdikçe ısınan, dışarı çıktıkça üşüyen gelinin biri hastalanır. Ateşler içinde yanan geline en şifalı otlardan hazırladıkları terkibi zerk etseler de envaiçeşit yiyeceklerden yedirseler de gelin bir türlü iyileşip ayağa kalkamaz. Soğuktan donmak üzere olanları karla ovarlar otacılar. Kış mevsiminde olmalarına rağmen kar o sene geç yağar. Yüksek rakımlı dağlardan kar bulunup getirilinceye kadar gelin iyice kendinden geçer.
Gelinin tek istediği soğuk tatlıdır. “Helva kavurayım” der annesi. “Soğutup getiririm.” Kaşını çatıp sert bir şekilde “sus” der otacı.
- Sus, helva ne zaman gavrulur, gorkutma kızı.
- Ay, düşünemedim, haklısın.
- Git, hayva datlısı bişir, gel.
Tamamen yanlış değildir aslında kızın annesinin helva kavurmak istemesi. Kurutulmuş kayısıdan kavurma, köftür, ayva tatlısı ve helvayı bilirler. Hepsi de pekmezden yapılan tatlılardır.
- Aç gızım ağzını, hayva datlısı bişirdim şöyle bol bekmezlisinden. İyice beklettim dışarıda. Soğuk soğuk ye.
Kız ağzını açar, bir lokma tadar; ama canının istediği bu değildir. Kayısı kavurur, köftür pişirir. Yok, kızın istediği bunlar değildir; ama ne istediğini kendi de bilmez. İyice soğuttuğu pekmez daha çok yakar gelinin içini. Ne yapacağını şaşırır otacı. Seferber olur konu komşu. Yok, kızın istediği bunlar da değildir. Mis kokulu otlardan şerbetler hazırlayıp soğuk soğuk içirirler. Yok, şerbet de değildir kızın istediği. Günler sonra dışarıdan gelen sesle gözü ışıldar otacının. Lügatinde, zihninde, gönlünde “yok” yoksa insanlar, her zorluğa göğüs gerer, her müşküle çare bulmaya çalışır.
- Bereket geliyor!
- Kar yağıyor!
“Allah’a şükür, bereket iniyor” sesleri yankılanır otağ çadırında. Otacı dışarı çıkıp sahana bolca doldurduğu karla içeri girer. Karın üstüne pekmezi döker, al sana soğuk tatlı.
“Bu ne otacı ana?” der kızın anası. “Ben de bilmiyom, garın yağdığını duyunca gara bekmez gatmak geldi aklıma. Gar gatması, şifa niyetine!”
Soğuk tatlı, gelinin hoşuna gider, yedikçe içi açılır. Kar katmasını yiyen gelin iyileşir.
Şimdiki gibi dondurma mı var o zamanlarda? Şimdiki gibi dondurmacı, pastane, market, alışveriş merkezi mi var o zamanlarda?
Her sene kışın gelmesini, karın yağmasını dört gözle bekler. Kar katması hayaliyle ve özlemiyle yaşar.
Şimdi baklava da sütlaç da tiramisu da dondurma da var; ama meraklısı için hala kar katması da var. Bazıları senede bir kez kar katması yiyenin bütün bir yıl hastalanmayacağına, hastaysa iyileşeceğine inanır ve soğuk kış günlerinde soğuk tatlıyı soğuk soğuk yer.
Şekeri bulanı bilmiyorsunuz madem, beni icat edeni bilin. “Bilsek ne olacak, kime ne faydası var?” demeyin lütfen!
Anlaştık, tamam, sosyal medyada sık sık paylaşılan “Coğrafya kaderdir.” sözünün İbn-i Haldun’a ait olduğunu da bilmiyorsunuz. İsimlerini bilmeseniz de ortaya çıkış hikâyemi bilin yeter. Şifa niyetine kar katması yediğinizde o gelini ve otacı anayı anın, yeter; ben onlara minnettarım çünkü.
Hamiyet Su Kopartan ✍️
13.02.2025