Nail Yavuz
13.11.2006 17:38:41ne kadar oldu bilmem
değerli dizelerin sahibinin gönderdiği ışıkları görmeyeli...
"yalnızlığın yorulduğu yerdeyim
sahipsiz sevdalara düştüm
iklimsiz yağmurlara "
Yorulmak...
Her şey yoruluyor. Yalnızlıkta bazen parkurunda fazla mesai yaparsa yoruluyor.
Yalnızlığın yorgunluğunu kim takip ediyor ki kim zamanı tutuyor.
Yalnızlık kendi içindeki yarışlardan kendi içindeki finişlere koşa koşa... Yalnızlık kazansa bile kim karşılayacak ki.
Sevda sevgiden gelir. Zira ikisi de sev'le başlar. ikisi aynı adımla başlayıpta neden farklı yollara ayrılır?
Birinde -da birinde -gi. Ve sevdanın sahipsizliği yarı anlamda sevgininde sahipsizliğini ifade etmez mi.
Sevda sahipsizse onunla aynı yola çıkan sevgi de kısmen de olsa sahipsiz.
"iklimsiz yağmurlar" İklim, bir yerdeki hava koşullarının geniş bir zaman ve bölge üzerinde ortalaması.
Yağmur ne yeryüzünde buharlaşan su kütlelerinin atmosfere çıkıp orada soğuyarak damla halinde tekrar yeryüzüne düşmesi.
Aynı yerden çıkıp aynı yere dönmesi.
Aynı yerden farklı şekilde çıkıp aynı yere farklı şekilde dönmesi. Amaç aynı sadece giyim farklı.
Yağmurda bir hava koşulu olduğuna göre iklim içinde var. O zaman iklimsiz yağmur neyi gösteriyor iklim olmadan neyin ne olduğunun bilinmemesi mi.
Bu üç dize garip bir hüznü giyiyor sanırım. Artık yalnızlık koşmaktan bıkmış gökyüzü iklimini kaybetmiş sahipsiz yağmurlar düşüyor koşan yalnızlığın üzerine.. :)
"sınırın geri dönülmez kıyısında
bir gül çizdim düşümde sana
gözlerinin limanında bekliyorum "
Sınır, kıyı, düş, göz, liman...
göz denizin tabanı olsa gözün içinde saklanan yaş da deniz olur sanırım. Düş kumsal yerine kullanılmış herhalde ya da benim çıkarımıma göre.... sınır da burayı sınırlıyor. Bir gül çizilmiş kumsala
gül canlanmış denize salınmış yanaşmış bir limana...
Hüzün dolabına bir elbise daha...
Evet elbiseleri dolaba yerleştirmeye devam edelim.
"gideli kaç ışık yılı oldu bilmiyorum
gözlerimde karartma gecelerinin hüznü
yoluma çıkar sesini
soluğum tutuşacak besbelli "
Zaman süresi ne kadar da uzun... Bir ışık yılı 9,460.530 x 10¹² km ya hüznün yılı ne kadardır ki?
Sesinin frekansını o kadar uzaklardan nasıl duyacağım alev olacak ki yetişecek.
"kör umuda küçük sevinçler yeter
içimdeki eylüle yenildim
kendime sarıldığım boşluk sensin"
İşte boşluk çıkıyor karşımıza. Işık yılı boşlukta yol alıyor.
"gideli kaç ışık yılı oldu bilmiyorum"
"kendime sarıldığım boşluk sensin"
'Kendime sarıldığım boşlukta kaç ışık yılı oldu bilmiyorum.' şeklinde bir cümle yonttum bu dizelerden.
Dolapta daha çok yer var.
Daha çok askı var koyacak.
"geri sayım bu kadar uzun sürmemeli
özlemim yağmurludur / özlemim beyaz
siperlerimde sen ve yoksunluğun "
Bekleyiş ne kadar da zor. Farzı mahal; bir koltukta otururken gülüşmeler, konuşmalar güzel geçen anlar...
Ve gidiş ve bırakılan yerde koltuğun üzerine örtülen hüzünler.
Özlemim saf. Yağmurda olur karda nasıl olsa düştüğü yüz aynı.
Siper savaşlarda bir yerin arkasına gizlenme.
"siperlerimde sen ve yoksunluğun "
"ölümden bahsederken
o düşman yalnızlığa inat
ucuz bir intihar tasarlamıyorum
beklemenin tortusuyla
düşlerim düşüyor / ıskalıyorum"
Siper ve düşman bağlantısı çıktı karşıma.
ve ıskalıyorum.
bir kalmanın ıssızlığı yaşanıyor hınca hınç
ağzımda kezzap tadında bir öfkeyle
unutulmaların günlüğünü tutuyorum…
Ve son tango dolabı tamamlıyor.
Unutulmaların dolabında çeşit çeşit elbiseler...
Hepsinin kumaşında hüzün ipliklerinde şiir dokumasında şair...
Sizi tekrar okumak etkileyici doğrusu.
şimdi o ipliklerin renklerini yazmak kaldı.
"yalnızlığın yorulduğu "
"gözlerinin limanında "
"karartma gecelerinin hüznü "
"yoluma çıkar sesini "
"soluğum tutuşacak "
"kendime sarıldığım boşluk sensin"
"ucuz bir intihar "
kutlarım
saygılarımla
karkristali