1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1384
Okunma
Dumura uğramış ruh halim,
Siyah beyaz renksiz bir film,
Tozlanmış ve biraz sonra çamur yağacak bir gökyüzü,
Sonu gelmeyen bir deniz yolculuğu,
Kıyıları nerede?
Ve biz hangi karaya ayak basacaktık?
Boğulmadan ama hep bezip
yorularak yaşadığımız bir dünyanın
Ortasında dönüp dolaşıyoruz.
Geldiğimiz nokta hep aynı yer
Gece hep aynı,
Gündüz hep kendini tekrar ediyor.
Aynaya bakıyorum da hep aynı karaltı,
Bir benlik çatışması yeryüzünün küresinde,
Ölümler ve sonra sürüklenen cesetlerin
Dökülmediği mezarlar.
Ahlar ve vahlar altında
Yağmur gibi dökülen gözyaşları,
Ve Göğsüne vura vura
Elleri kana bulanmış
İnsanların acıyla sarmalanan çığlıklarında,
Kurak ve morarmış bir dudak
Gamzesi kaybolmuş bir yanak
Ve biti bitecek olan
Bir suretin,suretlerin
Yaşamak için attığı boş kulaçlar.
Neden ölüm gelmiyor tanrım diyorum
Neden bu acının suretleri?
Neden tutsak kaldık bu hayata?
Neden yüzümüzün rengi hep aynı?
Ve neden atığımız kulaçlarla kıyıya sürüklenmiyoruz?
Ve hangi kıyametin senaryosunu yaşıyoruz?
Kıyamet ahdi bilinen bir senaryoydu oysa
Ama yaşadığımız hayatın içinde
Bu çelişkinin olması
Kafamı alak bullak ettiği gibi
Hayatımı ve hayatımızı da tuzla buz ediyor.
Yani neresinden bakarsak bakalım
Hep aynı resmi görüyoruz.
Acının ve hüznün fotoğrafı hep aynı.
Şimdi yazdığım bu şiire
Kendi fotoğrafımı öyle dayatıyorum ki
Baktığım her insanın
Aynı duyguları yaşadığını
Gözlerinden hissediyorum.
Öyle yorgunum ki
Yorgunluğu mu,
Bütün gözlerin içinde buluyorum.
Dudaklarım öyle kurak ki
Gökyüzünden çamur değil
Sağanak ve kristal bir yağmur bekliyorum tanrım.
22 ocak.
5.0
100% (4)