6
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
2186
Okunma

ÇOCUKLUĞUMUZ ANAVATANIMIZMIŞ
baharda-güzde hemen her ikindin
meydanlarda hayatlarda çocuklar toplanır
ortada açılan çukurdaki dikmenin,
etrafı taşla sıkıştırılır,
sivri tepesindeki çok uzun sırık
direğe oturtulmuş ortasındaki
kömürlü çukurdan
sırığın iki ucuna karınlarından
dengelenmiş çocuklar
biri aşağıdayken diğeri yukarıda
sanki birbirine yetişmek için koşarlar
oysa;biri Doğudayken diğeri Batıda
biri Kuzeydeyken diğeri Güneyde
etraftakiler seyirdeler
heyecanlanır çocuğu binen herkez(s)
onlar döndükçe
gazyağlı sönmüş közlü merkez
“gıcırr, gıçcıır” ses eder..
sırası gelen gıncırdağa biner.
herkes kendi küçüğüne tembih eder
“eyi sarıl, sıkı dutun”
“ayaklarını yere vurdut”
“gıncırdak değil” der büyükler,
“tavşana kaç, tazıya tut”
kızlar seksek, olmadı şirp çığrışında
büyük hüner göstermekteler ip atlamakta
oğlanların kimi fiççe döndürmekte,
kimi sopayla cırcır sürmekte
kiminde bükülmüş tel tekerlekli araba,
kiminde ilabada dalından fıska .
kimi bükülmüş söğüt dalından yayla
ucu külahlaştırılmış tenekeli ok atmakta
Kısır Hasan’ın ustalığıyla,
kimi fırıldak döndürmekte kendi rüzgarıyla
kimi defterin ortasından sökülmüş kağıtla
uçak, kayık imalatında
kimi defterinin kenarına süs boyamakta
kimi sayfa altındaki paranın kabartmasını,
kimi kitaplardaki resmi,
amma illa ki Türkiye haritasını
kopyalamakta
kimileri kayısı çekirdeğini bir çukura
fiskeyle doldurmakta,
kiminin cebinde gazoz kapağı onlarca
bir parça halı ipi,
sünger taşı, hurma çekirdeği
şıkşıklı kalem parçaları,
lüks tatlıların ambalaj kağıtları
şekerlemeden, cikletten çıkan artis resimleri
beş kuruşluk “kader” den geriye kalan mani
“bahçelerde biberim
aç koynunu gireyim
soyun da gir koynuma
yar olduğun bileyim”
her maninin altında da
rast gele bir sayı olurdu
küçük sayılı şekeri almış olan
Bahattin’e on kuruşu
eninde-sonunda öderdi
dörde bölünmüş karede üç taşı
ileri-geri, sağa sola sürerek
iki oğlan çocuğu, üçürcümlü oynarken
diğer heleşenkleri ıvga verir
"dağ" kazanırlar
üç taşı aynı çizgiye getirerek
dokuztaşlı da varangeleye düşmemek gerek
efratı seçerken,
kalağı belirlerken
“-hıt-mıt saşları gıvrışık”
“-hıt-mıt ner-den gel-din or-dan çık”
“-aldım-verdim ben seni yendim”
sonraları şehir görenler
işaret parmaklarını ağızlarında döndürüp;
“-o mo kara do, far far enişdo”
“-po-ta-ka-lı soy-dum
başucuma goyy dum
ben bir ya lan uy dur dum”
“-yağ satarım bal satarım
ustam ölmüş ben satarım”
Çocuk oyunları
iki kız, oynarlarken “beştaşlı”
yukarıya atarak, taşlardan birini
birer, ikişer, üçer ve dörder
yerden toplarlar diğerlerini
sonra sol elinin orta ve başparmapını köprü yapar,
bileğinin arkasından
taşları öne serper
"cavlak" diyerek
yukarı attıkça elindeki taşı
el ve taş diğerlerine dokanmadan
bir bir köprünün altından geçirir
ve attığı taş yere düşmeden kapar..
“-ee böyle yağmır mı yağar
bel-bereket mi galır.”
mahalle aralarında kızların
eliç oynamaları
nedir atılan çığlıklarının sebebi anlaşılmazdı
ama; eliç; şirp hele hele “meleş gelin”
çığlık atılmadan oynanmaz”dı
şirp oynarken ebe döner arkasını
yumulur,
"-ardım-önüm,
sağım-solum poş!
diğer çocuklar kaybolur
ilk bulunup şirp edilen ebe
diğerleri şirp etmişse
yumulan ebe tekrar yumulur
vay şirplenen ebenin haline
ebe aksi tarafa uzaklaşmışsa
yerinde zıplayarak tüyo, güya
“-alma dersem çık,
armıt dersem çıkma”
“-armııt, armıt!” ayyuka çıkar
bağrışmalar,
zıplamalar arasında
ebenin aleyhinde herkes
bir kişi de olsa,
ebe şirplenmişse
tekrar yumulur, belirgin taşa
“-yoldan geçen ağabeyler
önce iki defa
“biiiir!
ikiiii!
kısa
üçüncücüde
“-üüüç!”
diye daha yukarıya
fırlatıverip
daha aşağılarda yakalarlar
kalbimiz
yerinden çıkacak
ya da duracak
gibi olur
rengimiz kıpkırmızı
soluğumuz taşmış
arada bir de olsa
birileri
ağlamaya durur
adları “mızlak ” koyulur”
biraz daha büyük ağabeylerden ikisini
yana açılmış iki elleriyle tutup
büyük olan tazı, küçük olan tavşan
tavşan olanca çevikliğiyle koşup
tavşana “-kaç”, tazıya “-tut”
iki kız uzunca bir ip sallar
diğerleri sıra-sıra atlarlar
altıya bölünmüş bir dörtgen
uzun atlamaya geçilir seksekten
sekerek, kayrak bir taşı
ayaklarıyla çizgiye basmadan,
çizgiyi taşla kesmeden taşırlardı
kızlar aralarından bir ebe seçerler,
ebenin gözlerini bağlarlar
birisi ebenin omzundan tutarak
“-körkele bülüç bülücün kaç”
“-onüüüçç!
“-öyleyse şurda biri var alda gaç” diye oyunu başlatır
körkelebülüç yakalamaya çalışırken
çığlıklar atarak kaçışır,
dokunarak ebenin başını döndürürler
yakalanan, sınırı aşan
ebe olur
kızlar ip atlardı,
üç-beş çocuk birdirbir oynardı
"-dokuzum durak, onum orak"
biraz büyükçe olanlar
kendi aralarında
efrat paylaşırlardı
bulundukları yerden birbirlerine
güçlü olanlara,
zengin çocuklarına,
akrabalıklara,
arkadaşlıklara öncelik verilerek
oyuna dahil edilecekler paylaşılırdı
harmanyerlerinde toplaşarak;
köytopu , uzuneşek, dörtaşmalı
diğer grup; dikilmiş söbü taşları
karşı taraftan attığı
"topazan " taşlarla yıkarak
“kaleleden kaleye” oynarlardı
dikilmiş üç taş kalenin surları,
sırası gelen,
karşı tarafı (birer atımlık) topa tutardı
tek atışta karşı kaleyi deviren
bir atımlık daha
hak kazanırdı
bir de yakalanana kadar geri geri kaçacaksın
ya da kıçüstü oturakalacaksın
bir karışlık çeliği, eldeki sopayla
bir elinle alıp,
yumruğuyun üstünde tutup
deyneğin ucunda
yere zipleyerek
nöbet taşının üstünde, arkada ve yerde
hafifçe zıplatarak
çeliğe deynekle
vurarak uzağa atacaksın,
eldeki deyneği mertlek yapıp sayacaksın
kayrak taşla uzaklaştırılan mosdan
geriye ayak-ayak say merkezdeki
tünsek taşı bul
“-elli-belli, odun-modun,
zartıl-zurtul, gaşda kurtul”
dilini burnuna değirmece,
koltukaltından ses çıkarmaca,
parnaklardan (önce birini,
sonra ikisini,
sonunda da üçünü) ayırmaca
büyüklerin avuç içini ısırmaca,
bağrındakı elleriyin birini yukarı-aşağı
diğerini ileri geri hareket,
kolların biri öne diğer arkaya
hızla kıvratmaca,
köprü kurmaca,
elleri kenetleyip diz arkasında ördek gibi badi-badi
ya da topuktan tutarak,
tavşan gibi eller kısa
ayaklar yüksek, zıplayarak koşmaca
olmadı, ayakları enseye koyma
dili burna değdirmece
taş kapmaca,
direk kapmaca,
derken;
en olmadık bir şeyden cana kasta varan kavga
akraba-arkadaş olmayanlara,
ya da başka mahalleden gelenlere
çıkardı fatura
eninde sonunda
Feleğin Süleyman, yoksa Şeytan Ali
o da yoksa Mustukoğlunun oğlu
olmadı Kabak
papazı bulurdu
Gozir Memet pek tongaya basmazdı
Boncukgözün Sülemeni
ebe yapmaya korkarlardı
zira her türlü puştluğa aklı ererdi
daha da olmadı söğerdi..
nihayetinde arkası kalesi olmayanlar
birde muray olanlar
ağlayarak yollanırlardı evlerine
"süprülekalırdı " Felek Haceri
Deli Gelin bir de Menevşe
sanki belaya dünden hazırlardı
“fakirin çocuğu kıymatlı”
belki bunda biraz da
aslen bizim köyden olmayışları
vardı”
“-öyle deyon emme
Avildenin Garı da bizim köylü deği(l)
güçcük ossun, böyük ossun
kimsenin önünü alıp geşmez,
birinden ba(h)sederkene söz temsili
falan abam, filan ağam deme(z) mi
hiş ömrü hayatında onu
birini lağabıynan anarkana,
çoluk-çocuğ uçu birine çatarkana
ağzına kötü laf alırkana duydun mu
herkeşin bi ata terbiyesi,
her yerin bi göreseği var,
ıçcık ta içinden gelcek boba
hepisinin başı ille de asalet tabi”
“-ya çocu(ğ) uçun filen nize olur mu”
“-köpek köpe(ği)nen boğuşur
çocuk çocuğunan döğüşür,
oynaşır, döğüşür, barışır”
"-vay bre aba
çocuk-çocuğuna
döğüşür de oynaşır da"
"-iki gonşu çocukdan uçun
nizeye dutuşmuşlar
onnar birbirinin saçını başını yolarkana
öte yanda çocuklar oynaşmaya başlamışlar"
insan çocukdan uçu file nize eder mi
"-tabi fakirin çocuğu gıymatlı olur"
"-gızı gıymatlı olan gocaya
oğlu gıymatlı olan hocaya vermez"
"-insan akşam sabah,
gapı gonşu yüzyüze bakçanız (bakacaksınız)
köpek seni daşların emme sahabıyın hatırı var
aralaşdırmaya gayret et" demişler
"-böğün dünya-yarın ahret,
yarın onnar gor gederler de
hasdalık da sarilik de,
birbirinizin gapısını gene siz yoklayacanız
oğlun-gızın öte malleden gelene ğadar
gonşun çatacak çeneni
emme böyle i(n)sannar,
hiç ölmeyceklerini sanırlar”
"-oğlandan , gızdan fayda yok
el oğlunu bulan geder,
el gızını alan geder
ev alma,
gonşu al demişler
sen gızım deye seversin
el oğlu canım deye sever
"-bi o seninkine vurduysa
bi de seninki ona vuruvusun
eşşek-eşşeği ödünç gaşırımış
çocuk-çocuğunan döğüşür,
eşşek-eşşeğnen anrışır"
"- döğüş-gavga
çoc(uğ)un gıdasıdır
hemi öyle pehpeleyip durdun mu
bi çocuk eyi olmaz
mız-mızın murayının teki olur
vayvalak eder durur
bak Akkulağın Murat edersin sonura
‘günlerini bulutdan çıkarmadı” anasının-bobasının
(y)okarda Allah var hinci
do(ğ)ruyu ahretde mi gonuşcaz
onnar da ‘çanak dutdular’ açcık
işin aslı bana galırsa;
çocuk taydaşlarıyla oynamadıkça
her gün bi yanı gırılıyodu yazzık
ne zaman görsen vızzık-vızzık
hadi bakalım senin Akgulak
ya gırıkcıya ya çıkıkcıya
kolunun biri boynunda asılı,
Murat eşekte
eşeğin yuları Ak Osmanın elinde
Ismahan arkalarında
çek Aşağı Melleye
Mullahasanların evin yolunu tutarlardı
bir tas taze bal
emeğin karşılığı
Murat böyüyene kadak
Akkulağın balınan doyurdu karınlarını
Mullahasanın uşakları"
"-bi de öyle Gökmemedin Sultan varıdı"
"-Ismayılcık gazi maaşı alalı beri
Menevşenin de işi-gücü de yok ya gari
Semercinin o(ğ)lannar
torunları nerde nize çıkardı,
orada bitiviridi
torunları bir defalık da olsa haksızlığa uğrasalar
canım yanmazdı"
"-bobaanne lafını ilk onnarda duyduk
güçleri yetmedi miydi
Menevşenin saldığı korku
rakiplerini tıstırmadı mıydı
’-bobaannem gelinşe deyvicen,
görü(r)sün’ derlerdi..
işin aslı gorkuyoduk
bu babaanne ne menem bişiydi
başkalarının belki vardı da
biz çoğu şeyden olduğu gibi
babaanneden de mahrumduk
olsuuun onların da şeyi yoktu,
boz eşekleri,
alaöküzleri,
mıngılli geçileri,
goca ak köpekleri
arapatı beygirleri
tarlaları,
yolmaları,
harmannarı,
halaları
amaaa; bunları verip
babaanne alınabilir miydi
babaannemiz olsa
Semercinin İrecep
bizi taşlayabilir miydi”
oyunlar oynanır
kavga-dövüş eksik olmaz
birileri yaka çıkar
birileri dövülerek alınıp götürülür
birileri hıçlanır
birileri kaş-göz işareti ile
“sonra hesaplaşmak” istenir
yanaklar kırmızı
soluklar taşar
benim gibi
birileri
bakar..
DİPNOT
gıncırdak / kıncırdak: tahterevalli
fiçce: fırdöndü,
cırcır: çember
ilabada: efelek, labada
fıska: şırınga, enjektör, pompa, fısfıs, flit
heleşenk: yandaş, taraftar, ahbap grubu, avane, yardakçı, horanta, halayık
ıvga: tahrik, kışkırtma, tetikleme amaçlı-yanlı, amaçlı söz, yönlendirme, şişirme, iğva, gaz verme, fişleme, fişfişleme,
(Onlar ki uyup hainin iğvasına – N.H.Ran / Onlar ki)
varangele: var gel, her geliş gidişte iş yapan
kalak: arkaya kalan, çocuk oyunlarında ebe
eliç: yakalambaç, sobe, ebe olan peşi sıra koşarak dokunduğuna ebeliği de geçirmiş olur,
peş: arka
peş: ters, aksi, çapraz
şirp / saklambaç / Sobe: gözleri kapatılan ebe kısa sürede saklananları bulmaya çalışır, gördüklerini onlardan önce şirp taşına sobeler.
mızlak / mızılak : mızıkçı, muray, murai, hemen ağlayan, ağlak
Köy topu: futbol
dört aşmalı: güvercin taklası
söbü: elips, oval
topazan: topak, topa benzer, yuvarlakça, atılabilecek büyüklükte
mos: yuvarlak taş, bu taşı eldeki kayrak taşlarla merkezinde durduğu bir ayaklık çemberin dışına çıkarmaya çalışılan oyun
tünsek / tümsek: yüksek, tepecik, şişkinlik
tünlüsek : zıplasak
kıvratmak: döndürmek, çevirmek
süprülekalmak: bir yandan ağzından küfürler saçarak, bir yandan kullanmak amacıyla yerden taş toplayarak kavgayı başlatmak için hücum etmek
çatmak. Kavgaya tutuşmak, hesap sormak
nize / niza: ağız dalaşı, didişme, kavga,
pehpelenek: pohpohlamak, şımartmak, yaka çıkmak, gereğinden çok fazla ihtimam göstermek
vayvalak: velvele, çığrış-bağrış, olur-olmaza uzun uzadıya dedi kodu, mızlana, dırdır, inileme, etrafı rahatsız etme, şahit olanların dikkatini kendi istediği (ya d amaçlı olarak) bir başka yöne çekme, yaygara
taydaş :akran, aynı yaştakiler
tay tay : bebeğin kendi ayakları üzerinde durmaya ilk başladığı, emeklemekten yürümeye geçmek üzere olduğu evre
dolayısıyla; aynı zamanlarda yürümeye geçtikleri yaştaşlar kastediliyor olmalı
bitivirmek : bitivermek, orada peydah olmak
tıstırmak : tırsıtmak, gözünü korkutmak, yıldırmak, gözdağı vererek yutturmak
5.0
100% (11)