4
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1767
Okunma

“emirber dedin dee!
ben de bizim bölük komutanı
Kadir Üsteğmenin emir-eriydim
senin hesap, o “gulakları çinileyesic ” de bobayiğit,
civan gibi bişiyidin
yalınız bizçileyin haralda;
köylü fakir bi adamın o(ğ)luydun
yanında gardaşını file okuduyodun
“dünya kurulalı böyle” ya ga(y)ri
“eyiler köyüye, gözeller çi(r)kine düşer” hesabı
bizikinnerin şeerden evlenince
başları göğe erdi(ği) gibi
o da getmiş de; taa şe(hi)rden evlenmiş
bok yeycek ya g(y)ari
bi garısı varıdın kine görsen, çılpı bacaklı
mülcemin , çüşdümün,
başına vurup geberdecek, naletin teki
adam nöbette filen ise,
bi bakmışsın garısı basgın veri(r) ğibi sanki
çıka-ğelidi, gecede gündüzde
senin bi(r) garı başınına
ne bok işin varda
onca asgerin arasında de(ğil) mi
kime deyon boba!
bi de kendi bokunu yemez
görsen bi(r)! bu saşları tiftik gibi
nemne şekil boksarıya boyatmış,
saşları bildiğin sarı,
gaşları gara ğara, dudakları fişne rengi
bide yüzü-ğözü envay-ı çeşit rengarenk,
göğü-gök, moru-mor, alı-al, mavısı-mavı
ne sayarsan, ona keza
bu gardaşını okutmaya ğetirdiğinde
garı hemen çocuğu hamamlığa dıkmış
ver Allah ver sürtmüş, kirli deye
oyusa anası yumuş yollamış
olmalı öyle değil mi
yumuş oğlanı, çıkarmış bakmış gene gara
yengatdan bi da, su dök sabınna
meğerise teni esmerimiş o(ğ)lanın
gün yanığı deği(l), gön yanığı
sürte-sürte, cicik etini çıkarmış..
onu deycen, huzur dirlik vermedi ki
tabi hepimiz öyleyizdir,
bencileyin dirlikleri bozulmasın deye
ağasına bişiy deyememiş, içine atmışdır zavallı
demek-kiyne içine ata, ata,
n’olcak; ince hasdalığa gardı,
adam, etdi edemedi,
memleketine godu ğeldi gardaşını
emme bizim komutanın içine ilimedi,
habar sorar, arar dururdu.. memleketini
o eğitim alanında filenikene,
mekdibler gelince
yüzbaşı hemen gonturol ederdi,
üsteğmenin mekdibini
bize de sıkı sıkı tembih ederdi,
çocukdan acı bi habar file geliviri
alışdıra alışdıra söyleyelim deye
goya gardaşının öldüğünü
valla neyesini bilmen emme onbeş de bi
memleketine getdi-ğeldi
o sene yollarda geşdi adamın ömrü
son tefi valla bi(r) de godu-ğetdi bunu, o mülcem
günah-ı obal boynuna,
bobasının evine mi ğetdi
yoğusa bi dosdu file mi varıdı, orasını bilemecen
ulen o dalyan gibi adam,
marakından eridi getdi
bu işde "nalet halkası" dedikleri..
Allahdan gorkmacan valla
elime vercekler o garıyı
boğazını sıkıp gebertceğin biriydi,
tas-tamam
valla-billa..
yazık, adam geli(r) de esgeriye de ederdi
gayfaltısını,
tellendiri cığarasını,
“-bu meredi ben geçen seneye gadar işmediydim”
…
“-hinci de …. aman çocuklar siz işmen bu illeti,”
deye nas(ih)at verirdi
de! onu deycem
anan "leyley-i gadir gecesi"nde doğursa da
adın gadir deği(l),
gaderin gader olacak ves-selam
……………..”
gece geç yarıda misafirler,
evlerine giderler üçer-beşer
"hoşça galın" derken
eller ceplere girer
bu harçlıklar genelde
"çok güçcük hediye"ler
hep birlikte yapılırdı
nişanlar düğünler.
askere hep birlikte
gönderilirdi gençler.
"-Göpleğin A(h)mat’da acayıp bi hal
konu ne olursa olsun neyder eder
esgerlikten yarenniği bek sever.
biri Gonya’mı dedi “farz-ı m(uh)al ”
“-nasıl akıl yetirir,
nerden aklında dutar”,
"-bizim bi Seydişe(h)rin
Ortakaraviran’dan
Adem Ombaşı varıdı." deyip
annatmaya başlar
kazara daş mı çıkdıysa mercimeğaşından,
Ağrının Tutak Kazasından bi
Kasım Ahiz
valla bi(r) dutam boyu,
bi(r) sıkımlık canı var
sanısın sabi sübyan,
ufak-tefek çelimsiz
sonrattan bi anladık ki, ağalar,
otuz küsür yaşında,
evlencek yaşdaymış oğlu-gızı
herkesin yerine nöbet dutar,
ele nöbet yazamayan çavışlar
Kasım’a yazarlardı..biğün depesi atmış,
Malatyalı çavışı elinden zor aldılarıdı
"-bizim de Mersin’in Aslanköy’ünden
adı dilimin ucunda, her zaman anarın
baş gedikli bi garağol kumandanı varıdı
golunda pırpır çekilecek yer galmamış
bi deee…. yünsek okuldan atılmış
Antelle nin Dağ Nahiyesinden Durmuş Çavış
nerden bilir nassı aklında dutarsın,
"beş guruş veri(r) gonuşsuru(r)
on guruşa susduramazsın"
Bolu’nun Gerede’sinden bi garağol aşcısı
Manisa Köprübaşının Araplı Köyü’nden
bi ombaşı varıdı Memet Demir Ombaşı
Ümmet Çavış”
tabi buğarada hekayeler hep kendi üstünden
oldu-bitdi haksızlığa da
“ta(ha)mili yoktur” zaten
boyuna posuna bakmadan
“-dutuvudum çavışın yakasından”..
ufak-tefek olmasına rağmen
bir güzel hallederdi hemen o takike
bir hınçla kalkar sandellesinden
sol eli garşısında var saydığı çavuşun yakasını
sımsıkı kavşırmış
öteki eli sert bir şekilde sıkılmış vaziyette
gözlerini kısmış..
şöyle sağa-sola
olması aşağıdan yukarıya doğru, var gücüyle
sol elin biraz yukarısında adamın tam çenesine
“-len bilmem nesini neyttimin,
ne isdeyon len … ha!”
sanki taptaze kavga,
kızgısı geçmemişçesine heyecanda
“-valla bazı çavışlar da isdeyo”muş
“-yoo valla bizim Uşaklı bi Mürşit çavış varıdı
sizden eyi olmasın …”
tabırın içinde bi dene
ne zopa, ne küfür, Müftü oğluymuş,
neye yarar, emme gelgelelim
hani erat da şeyine dakmazdı
o gene de bildiğinden şaşmazdı
halal süt emmiş..
adam gibi
adam evladı..
bizim erat milleti de şey gibidir derler ya hanı
“oğşadın mı gakar” yalan deği valla
ele avıca sığmaz
kendini adam yerine gomayanın öğünde
süt dökmüş kedi gibidir
adam yerine goyanı da iplemez
ayile terbiyesi işde,
bölük başçavışı Ahmet de
kimseye laf geçiremez,
onu kimse daklamazdı
emme Suat gedikli “-söylen len” dedimiy di
esas duruşda türkü söylerlerdi
saat kaç olusa olsun, eşek gadar adamlar
olmaz olsun, len zorunan türkü söyleni(r) mi”
elin o (ğ)lu sö(y)ledirdi
neye …adam gedikli
len bi başgedikli filen olsaymış
len var..
esgerde baş ol da
isdersen sovanbaşı ol
böyle,..
aslanı kediye boğdurular mı
boğdururlar..
……….
“-mercime(ği)n daşı, hoşafın yağı derkene
Semerci de varısa eğerikene mencilisde
oda Sengetli Kalaycıoğlu’nun bilmen nesiymiş
bilmen ne olmuş da, Heybelilerin falan da neydivimiş
Çallıoğlunun falan da ne deyivermiş
sanki Senirkent bizim köyün bir mahallesi
herhalde;
herkes biliyor sanırdı, Senirkentli herkesi”
“-Semerci konuşmaya başladıysa;
Aşşamelleliler dedikleyin,
“dinlen gari bizim İricikği ”
paran yoğusa kefil ol, işin yoğusa akıl ver” hesabı
işin yoğusa dinle bizi(m)kinneri
valla iki sahat a(ğı)zlarına bakıdıllar insanı
“-in dibinden ineğ-.mından haberdar ederler herkeşi”
hele hele bir içki alemi olmaya görsün,
ne yapıp edip mevzu askerliğe gelir
herkesin bir efsanesi olduğunu görürsün
başlangıçta gayet basit bir hikayedir
tekrarlana-tekrarlana, artık efsaneleşmiştir..
işin aslı herkes kimbilir kaçıncı kez dinlemektedirler
amma herkes birbirini idare eder
fukara, olup olacağı bir defa çıkmıştır köyden
o güne kadar bir sürü efsane dinlemiştir
koskoca iki yıl askerlik yapıp ta,
mahrum kalmışsa bir efsaneden
biraz ondan,
biraz bundan,
biraz da şundan duyduklarından
etinden suyundan
derkene.. eh kendisi de biraz eklemiştir
anlata anlata kendisi de inanmıştır
artık onun da anlatacağı
geyik muhabbeti efsafında
bir “askerlik yarenliği” vardır
aslında
herkes diğerinin palavra attığının farkındadır
körler-sağırlar, birbirini ağırlar
n(ih)ayetinde bozacının şahidi, şıracıdır
ben onunkini oyarsam,
o da benimkini oymaya kalkar
“-hı!” de neme lazım,
doğruyu dokuz köyden kovarlar
gevşeği
eğriyi yay diye elde dutarlar..
de ki; adın “doğrucu davıt”
Amada(ğanın) attıklarının alayı yalan
ağabeydik-gubidik
sen de çok akıllısın ya bunu alana çıkardın
bi başına deği(l) de mencilisde
aşdın azını, yumduk gözünü bir biriciğini ciciğini çıkardım
de ki bi kere deği(l) bin kere de haklısın
ne karın olacak
bi tefa Amadayı üzecen
gaybedecen
kendine düşman gazanacan
en azılısından
yetmez iki ğün sonura
herkeş etifarından gaçar
“beni de irezil-ürüsva eder” diye
haksızlar mı
“yay gibi eğriysen elde dutallar
ok gibi doğruyu ıra(ğa) atalar”
dürüslük erdem deği(l)dir
ya bir de kazara Osman Çavış’ın ağzı açılmışsa,
“-Yalavaş Şubesinden sülüsü alınca
yakasından dutduğumu aldım vardım Aşcı Ali’ye
saymadan bile verividim
“hu para bitinceye ğadag herkeşe
ne isdeyollarısa ver” dedim
Allah ne verdiyse
canımın çekdiğini isdedim
çal gaşşığı, ye bobam ye”
hele hele;
Osman Çavış’ın Şevki Vural adında
bir kahramanı vardır ki; Ordulu
gariban mı, gariban ha!
emme fakir-fıkara dostu
Ayancığın Fındıklı köyünden
biğün tesgereye geden
bizden kıdemli birine
cedid-ü ala
yesyeni ceket ponturunu
zoruna keydirdi valla len efe”
“-gene böyle biğün çarşı izinindeyiz
.mına ğoyan
garibanın birine
oğün aldığı yesyeni ayakkabısını verdi
çıkarıvıdı aya(ğı)ndan”
……….
“-gediklilere filen selam mermezdi
gedikli de kim oluyo yau,
yüzbaşıyı bile iplemezdi
ufak-tefek de bişiyidi valla
sen ne deyon boba
gözünü budakdan sakınmazdı
herifde mangal gibi yürek varıdı”
basetdiği varsın er ossun
“-valla dutuvudu başçavışın yakasından”
tam da o sırada Necatinin Özcan,
“bizim bi başçavış varıdı valla
yamık yumuk
yampiri yumpiri bişi(y)
görsen Yakıb Emminin gırık ganlı ğibi”
ondan sonura da
ballandıra ballandıra
onun nasıl yedi düvele meydan okuduğu,
aldığı ürüşvetler hühhüüü
çarpık arabaları üç kuruşa alıp
kademede araba yenilemeleri
ve …. bilmen kaça okutduğu
ve
nasıl köşeyi döndüğü
...............”
sadece adam yerine konmayı
ilke edinmiş Mehmet Ali
“-ben Durmuş Ali’nin gardaşıyım,
emret komutanım”
demişte hani;
tekmil verip,
put ğibi beklemiş ne bileyin ne gadak esas duruşda
başçavış neçeden sonura
buna iki kamyon kumu dağıtdırmış
sonura da;
“-nereliydin sen bakayın”
“-Yukarı Tırtarlıyın komutanım”
“-istikamet Yukarı Tırtar
marş!
marş!”
demiş ya,
onu herkes bilir, konuşur
Mehmet Ali’yi görünşe
tekmil verir
şemşiye yutmuş ğibi
dim-dik durur”
bizim Lort Amadın, Tokmacıklı
bi arkadaşı varımış,
genşlik alameti işde,
arkadaşının yanına gezmeye getmiş
üş-beş ğün sonura arkadaşı
bunu şavışdırıyokan
mevzu uzamış da uzamış, ordan burdan
derkene bizim köye gadar gonuşmuşlar,
hazır gelmişkene
üç-beş ğünde bizim köyde durmuşlar
bu arkadaşını savışdırıkana da
muhabbet-muhabbet
be sefer de Tokmacığa varmışlar
baya epey bi iki göy arasında
gelip-getdiklerinden
benzeri durumlarda; göya talkın verirler
-"Göple(ği)n amadınan
Tokmacıklı arkadaşı ğibi etmen" derler
DİPNOT
kulakları çinileyesice: gurbette olan ya da o oan oradan çok uzakta olan birisi için hasret, sevgi ya da acıma- duygu yüklü anmak
çılpı : çilpi, çırpı : ince dal, dalcık, otunu ateşlemek için kullanılan kolay tutuşan dallar, çlının son yıldaki dalcıkları, çöp-çöpel
çılpı bacak : zayıf ince bacaklı
mülcem: isteksiz, yılgın
son tefi: en son zaman, şimdiden öncesi, bir olayın hemen öncesi
farzımal /farz-ı muhal: olacağından değil de, diyelim ki, mesela
yünsek : yüksek,
tahmili :tahammülü
kavşırmak: bir araya toplayarak tutmak
kavşırmak : bir şeyin çevresini kucaklamak, birinin ellerinin birşeyin etrafından birbirine ulaşması, kavuşturmak
daklamak : adam yerine koymak, önemsemek, hesaba katmak, kale almak, takmak
iricik: ufak-tefek, her konuda ahkam kesen, lafazan biri olmalı
sülüs: şubeden askerliğin başlayacağı yere kadar olan harcırah (zaruri yemek ve yol parası)karşılığı (sülüs: üçte birlik) tren ücreti)
yamık-yumuk: iskeleti arızalı
yampiri: aksak, topallık
kademe: askeri tamirhane-bakım yeri
okutmak: satmak, elden çıkarmak
telkin
5.0
100% (6)