8
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
2031
Okunma

.
ama öğleyin, ama akşam eve kapağı attığımda
ayakkabımı çıkarmaya imtina ederdim
geceleri süzülüp bir köşede serili yer yatağıma
soğuk-nemli yorganı üzerime çekerdim
bağrımın altına tümsek olsun diye yastık alırdım
uykum gelene kadar öylece ders çalışırdım
ışığın düğmesi pamuk ipliğiyle kasılı
bir ucundan çekerek söndürürdüm ışığı
olur ya uyuyakalmışsam, ışığı açık unutup
parmak kaldırmışımdır derste, elimi havada tutup
rüyamda bile ders çalışmışımdır
sağ elim üşüdüğünden uyanmışımdır.
avludaki çeşmenin musluğunu açıp,
yüzüme su çarpmışımdır,
yorganı sırtıma çekip sabaha kadar
haftalık ders proğramının
o gününe çalışmışımdır
işlenecek konular, ev ödevlerim
Kuyucaklı Hasan’dan öğrenmiş, yazılı notlarımı
Tokmacıklı Durmuş (Arıduru) abi
“-ule ufaklık o(ğ)lum, senin ders çalışdığını filen görmedim
matematikten dokuz almışsın essah mı len” dedi
akşam erken yatıp, uykumu aldığımı
sabah da çok erken kalkarak hazırlandığımı,
bunun semerelerini uzun-uzun anlattım tabi
aslında pek anlamadı anlattıklarımı kendisi
kendince kurtarmak için durumu
dudaklarını büzüp
“-braou valla, bu yaşdan sonra,
daha neler ö(ğ)rencez,
bi yaşıma daha girdim yau
madem öyle yarın felsefeden yazılı olcez,
kalktığında beni de uyandır” dedi
kendime görev edindim bunu,
akşam eve geldiğimde Durmuş abiden
teşekkür beklerken
o oldukça hiddetliydi,
dersi baştan-sona iki defa tekrarlamasına rağmen,
sabah olmamış,
sonrada uyuyakalmış,
yazılıyı kaçırmış,
“-önemli olan o dersi öğrenmiş olman,
notu her zaman alırsın” deyince pişkin-pişkin
naçar kafasını iki yana salladı bu sefer
“-alışmadık gıçda don durmaz deye
boşuna dememişler” dedi
Yalvaç’ın yukarısında
bir masa gibi düz, bir tepecik Hıdırlık
tırmanmak gerek yukarıya
bir tablo gibi çamlık
Hıdırlıktan bakıldığında
Akköprü yeşilliğini
kiremit fabrikasının bacası gölgelemekte
siyah bir “Taş Kiremit Fb” yazılı beyaz zeminde
“-bu Fb ne demek” diye sorunca Hidayete
Hidayet bildik bildik
“-Fenerbahçe” demiş abilere
kiremit fabrikasında 10-15 yaşlarında çocuklar
güçlerinin çok üstünde çalışır iş üretirlerdi
olur-olmaz türküler söyler şakalaşırlar
20-30 lira arasında haftalık alırlar
ve bütün paralarını o gün cığaraya
ve sinemaya verirlerdi
tane ile sigara alır, gazoz içerlerdi
pirlide kaybederlerdi
bobalarından nasıl moturlu çaldıklarını
böbürlene-böbürlene anlatırlardı
matah bir iş yapmışlar gibi
o civardaki öğrencilerin hepsinde
kartpostal, pul bir de kibrit kutusu koleksiyonu
elişi dersinde yaptıkları albümlerinde
en çok fenerli futbolcuların resimleri olurdu
beklemeli talebelerin, izmaritli kapı arkaları
duvara, tavana çivi ile asılı pazar filesinde erzağı
öylesine bir tarafa fırlatılmış olurdu kitapları
duvarları Yıldız, Ses ya da Pazar Dergilerinin
orta sayfalarıyla kaplı,
göğüs uçları, apış araları siyah yıldızlı
kimine göre (Feri Cansel bir başka)ydı
kalan yerlere çakılmış paslı çiviler
ütüsüz elbise askısı
ve onlar,
en çok kendisini beklemeye bırakan
hocadan bahsederlerdi
sonu küfürle biten, “nasıl kaldığı”nın,
kahramanlık hikayesini efsaneleştirirlerdi
sınıfını geçenlerin,
uzun uzun nasıl kopya çektiklerini
kimleri araya koyarak, sınıfı nasıl geçtiklerini
anlata anlata bitiremezlerdi
“-okulun son günleriydi kara suratlı garı
“çocuklar geldi-ğeşdi benden kopya çekeniniz var mı” "
deye sordu, kimde o cesaret vardı
pısırık muzafer
“-ben çekdim hocam” demez mi
demez olaydı
hocanım hayret içinde
gözleri pertlek, pertlek faldaşı ğibi
“-Allah Allah!
kaç aldın peki” dedi
………
“-ben senin benden bırak altıyı, hiç beş aldığını
hatırlamayorum ki, yıllar ğeldi-ğeşdi
ikmale galmadan
kurula uğramadan
geşmedin ki sınıfını”
pısırık harp gazanmış general ğibi
“-olsuuun!” dedi
boynunu eğdi
“-bir ğünnük de ossa beylik, beyliğimiş”
dedikleri ğibi
muzaferin zaferi de bi gopyeliğimiş”
kimileri; uzun uzun nasıl kopya çektiklerini
ve yakalanmadığını, efsaneleştirirlerdi
yakalananların, yalvarmalarını, hatta ağlamalarını
kimilerinin, nasıl torpil yaptıklarını
kimilerinin analarını-babalarını,
öğretmenleri tanıyanları,
öğretmenin evine
nasıl yumurta, yoğurt yollandığını anlatırlardı
sonunda sözü döndürüp-dolaştırıp,
kendilerine getirir konuyu
derin bir iç çekişten sonra
“-gopye-mopye bilmen arkıdeş,
hemi zengin çocuğu de(ği)liz,
hemi de yeyicilere anafur vermeyi beceremeyoz kiyne
iltimas yüzü görelim” diye hayıflanırlardı
Körkülerden bir Mehmet Sakallı vardı
bir de arkadaşı, soyadı Zartıllı
herkesle ilgilenir, hal-hatır sorarlardı
başka bir ikiliden biriydi Halloş
ve çantası ufak-tefek,
Fatih Sultan Mehmet Han Usta
herkese göre de oldukça nahoş
kimse akıl erdiremezdi
bunca yıl “beklemeli” olmalarına
hiç ayrılmamalarına
hatta; yıllarca ne konuştuklarına
birbirlerinin ağzına baka-baka
bu arada efsaneleşmiş, öğretmen hikayeleri
kendilerinin olmasa bile,
başka hikayeleri anlatırdı birileri
sinema ve cumartesi gecelerinde
Kumdanlıdan, Gelendosttan talebeler
hafta sonraları sinemaya gelirler
misafir olurlar talebe evlerine
sabaha kadar
gırgır-şamata-eğlence
ya öğretmenler, ya yeni sevdalar
ya da fingirdek kızlar üstüne
ev sahipleri eder edemez
“-gürültü etmen, yatın gari” diye uyarırlar
tabii işin ucunda elektirik parası var
ya elektrik parası dahil kiralarlar
ya da “-elektrik parası ortak” diye pazarlık yaparlar
“o’nun on lambası, talebenin bir” anlamazlar
ama biraz geç yatarsan rahatsız olurlar
böyle cumartesilerden birinde, bizim evde
uzaktan yakından on kadar bizim köylü talebe
muhabbetler elbette öğretmenler üstüne
bin şükürler ettik Yalvaç’taki öğretmenlere
DİPNOT:
çekinme, sakınma
tümsek: yükseklik, tepecik
essah: doğru, gerçek, hakikat
ip düğümlenerek örülmüş pazar çantası
anafor: rüşvet
iltimas: kayırılma, arka çıkılma, kollanma
şanslı öğrenci kiralık odalarından birinin penceresi
5.0
100% (12)