4
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1831
Okunma

Cumartesi günleri,
eski bir ‘kaptı-kaçtı’dan
ve oldukça yüksek volümlü müziğin arkasından,
hoparlörde inadına sevimsiz bir sesle
günün filmi duyurulurdu,
ve her film;
“-son yıllarınnn! en güzel macera filmi,
Çınar Sinemasında…..
sahat ikibuçukta……
sadece bayanlara
Çınar Sinemasında
aşk-macera avantür ”
bazen Keloğlan, Ayşecik, Kara Murat, Tarkan
bazen de türkü-şarkı filmi Orhan Gencebay’dan
“- sevenin halinden sevenler anlar
gel gör şu halimi bir teselli ver
aramıza kimse gelip girmesin
perişan halime bir teselli ver
ben zaten her acının tiryakisi olmuşum
ömür boyu bitmeyen aşkınla yoğrulmuşum”
akranlarımız arasında bir
Yılmaz Güney-Cüneyt Arkın kamplaşması
(güya Yılmazcılar solcu, Cüneytçiler sağcıydı)
ve hepsinde kendi yazıp-yönetme ve
Fatma Girik ya da Türkan Şoray ile
birlikte başrol oynama sevdası
şehirli çocuklar da bir kovboyluk merakı vardı
“-hey Camoka, kes Sabata” ve “atını si
lahlayan kovboy” naraları atılırdı
rüzgarda savrulan yelkovan ritimli,
ıslık çalınırdı
fotoğrafçı camekanlarında
Hayati Hamzaoğlu’nun, Danyal Topatan’ın Bilal İnci’nin
Yalvaç’lı benzerleriyle çekilmiş fotoğrafları
bir de Yalvaç’ta çevrilen
“gölgen bile benden korkar” (ne demekse)
filminden sahneler yer alırdı
bir de siyah beyaz bir afişte
“Hamido’nun Öz oğlu” bilmem kim
(üvey oğulları da mı vardı acaba)
o güne kadar Hamido adını duymamış olanlar bile
filmden, artistlerden, aktörlerden, filmle ilgilenenlere
bahseder oldular birbirlerine
kendileri de hikaye içinde
Hüyüklü’lü bilmem kimden,
Masırlı bilmem kime
çocukların Cüneytli, Yılmaz Güneyli senaryolarına
Hamido ve Hamidonun Özoğlu eklendi anında
sinemanın hemen yanıbaşında
okunmuş tommiks, teksas, zagor
cizgi romanları
neredeyse onda bir fiyatına alınır-satılırdı
öğretmenimize göre zararlı neşriyatlardı
oysa en azından okuma çevki aşılıyorlardı
ne doktorlara inanmalı
ne öğretmenlere kapılmalı
her şeyin azı yarar
normali karardı
ne kadar yanlış kanı
aynı öğretmen oniki yaşındaki çocuklara;
Mehmet Rauf’un “Eylül” romanını
ev ödevi olarak hazırlattı
mübareği aratmadığımız kitapçı kalmamıştı
şehirlerarası otobüs yolcularına
elimizde on lira
kimdir, nedir
bilmeden,
“-amca” diye yalvara yalvara
bulundu, şehir dışından geldi
kim erkekti,
kim kadındı
hocanın neydi amacı,
hoca ya belli bir yaştan sonra,
hatta kitap hakkında
bir şeyleri öğrendikten sonra okumuş olmalı
belki de hiç okumamıştı,
sayemizde özetini okuyacaktı
“Öğretmenler! Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır.”
belki bu söz bizden bile bir-kaç sonraki nesil
tarafından ancak anlaşılacaktır
yetişen her gençlik,
bir önceki gençlikten öğretmenlerin eseri olacaktır
yanlış-doğru, başarısız-başarılı, mutsuz-mutlu
sefil-ezik, canlı-dimdik,
en başarılılar bile abidik-gubidik
vatanın evlatları,
gelecek neslin ana-babaları
Cumartesi günleri öğleden sonra
kadınlar matinesi olurdu, ondörtotuzda
sözde delikanlılar balkonda,
gelip geçerken birileri
illa aşağıyı kolaçan ederlerdi,
izmarit fırlatırlardı aşağıdakilerin üstüne
nasıl delikanlılıksa
kızlarını yalnız göndermemek adına
yaşlıları takardı aileler
kızların yanına
onlar daha dikkatliydi,
filmi seyrederken
korkup çığlık atarlardı,
haksızlığa karşı
intizarlarını sıralarlardı
“gönenmeyesice”
“beyliğinde şer çıkasıca”
“ciğerinden yan, ciğerinden yanasıca”
“kör galasıca”
“nüzüller eyinsin işallah da yörüyeme”
“…”
öpüşme sahnelerinde
balkondan ıslıklar,
galiz küfürler
“üsdüme çık bee!”
“ulen senin gibi garım olsun
bi milyon da borcum olsun”
“Alllaahh yavrum bee”
“garı dediğin böyle olacak
kaderime sıçayın, şeyttimin gaderii”
“yeme de yanın da yat”
salondakiler ya;
yüzlerine peçelerini gererler
ya da başlarını yana çevirirler
“viriiii”
“-gene ağzından öpdü ikrah”
“-aynaaa”
“-ayennaa”
dışarı çıktıklarında da
ilk bu konu gündeme gelir
tanış akranı bir kadınla karşılaştığında
“ikrah
namerd olasıcalaa
Türkan deye geldik ayanam
gene garının a(ğ)zından öpdü o adam”
arada bir cumartesi geceleri
Çınar Sinemasına giderdik
zengin kız-fakir oğlan, birbirinin benzeri
biri Türk filmi, biri de yabancı
iki film izlerdik
zenginin dalaverelerine diş bilerdik
fabrikatörün oğlu yerine
fakir oğlan tercih edilince
alkışlar, çılgına dönerdik
bize göre zengin olanlara haince
bakışlarımızla dalga geçerdik
“film” ayağa kaldırır ezilmişliğimizi,
zenginler; gözümüzün içine baka-baka,
çevirdikleri olur-olmaz filmleri,
bize;
paramızı alarak seyrettirirlerdi
seyrederdik, zafer sarhoşu olurduk, yerdik
aynı konu,
hatta aynı oyuncular olduğunu
bilsekte
ertesi hafta sonunu iple çekerdik
diğer filmde; isimler, olaylar bize yabancı
film bittiğinde, sinemadan çıkanlar dışında
yolda-sokakta kimsecikler olmazdı
gece geç vakitte, hızlı adımlarla…
gece geç vakitte en hızlı adımlarla
eve gelene kadar,
oynaşırdık sokak lambalarıyla
biraz üşüdüğümden, biraz da korku
acelem olurdu
gölgem bir arkamda kalıp,
bir önüme düşüyordu.
cadde ardım sıra uzayıp gidiyordu
pencerelerde loş ışıklar
bir-bir karanlığa gömülüyordu
bir ben yapayalnızdım
kimse beni beklemiyordu
saçlarıma karlar üşüşüyordu
yapayalnızdım
ve bekleyenim yoktu
üstelik sobam da yanmıyordu
ve
yüklükteydi yatağım
DİPNOT
avantür: macera
dalavere: düzen, hile, yalan-dolan
Resim ilk seyrettiğim filmin afişi, yerli filmi hatırlamıyorum, Avare’ti de hiç sevmemiştim
5.0
100% (7)