5
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
4924
Okunma

hangi haritaya düşer şimdi suretin
...
susardım
yağmur ağaçları düştüğü zaman gözlerinden
çekilirdim
ağır yenilgili bir savaşın gerisine
hep kuşlar özlerdim saçlarından havalanan
göçleriyle değil
sürgünleriyle bir sabah erken
sonra
düşerdim yalın ayak kentin sırtından
omuzlarımda kokunu sardığım bahar
çocuk gezginlerin
gülüşlerinden kiralardım
çıplaktı çoğu kez geceleri gökyüzü
denize değen teninde arardım seni
lacivert atlar koşardı suların alnında
paslı şiirler çekerdim gemilerin karnından
avuçlarımda tuzlu bir temmuz akşamıydı terin
karışırdı kenger kokusuna ve tütün ağrılı
okuduğum kitapların
dramatik elleriyle tutardım ellerini
ki
ellerin dağ ateşi
ellerin kar suyu
birdenbire
aniden
hesapsız tutardım ellerini
ölürdü hikayesi sayfaların
geriye
ellerinde ellerimin uykusu kalırdı
baştan aşağı yalnızlıktı duvarlar
çatlağına sığınmış sesin vardı
açılıp kapanırdı kapı, pencere, dolap
gıcırtıları ayaklarına ahşaptan çığlıktı
kafamı kırarcasına rezildim
sendim, sendeydim, sensizdim
ve rayları olmayan bu şehrin
istasyonsuz damlarından gönderdim sana
vagonları güvercin notları dolu trenleri
şimdi
camın buğusuna ne zaman dokunsa dudaklarım
ıslak yanağından
geçen kayıklara biniyor öpmelerim
aralıklı olarak
sokağa yağan insan gölgelerine
saçlarından ördüğüm akşam üstüyle iniyorum
ve kepenkleri inmiş günün ertesine
rutubeti bol geceyle düşüyorum
cebimden çıkardığım gülüşünü
çingene arabasındaki bebeğe verdim
camekanlar kirli
kaldırımlar kirli
gürültü kirli
kirli insan
hep birden kirli
ve kirleniyorum bende
bir cıgara ucu kül dağınığı
boylu boyunca bulanık hasret kuşatması
belkide çoğukez
yada
daima olasıdır sana
toz, toprak sevdalanmak
artık
saklanmayacak kadar kirlenmiş dünyanın
temiz kalmış bir kelimesiyle arınırız bizde
aşk..!
...
yalnızlıklar büyüttük
orta halli bir sevda ile..