12
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
1138
Okunma

herkesin geçtiği o yoldan geçerdim
uzun ince miydi
yoksa taşlı engebeli bir yol mu
yılları çivilediğim
geride dizi dizi bıraktığım zaman
tutsak eviymiş önünden umarsız geçtiğim
çevresi kalın duvarlarla örülü yer
önünde askerler nöbet tutardı
sanırım kaçmasın diye Nazım Hikmet’ler
sonra gördüm yattığı yeri
ortaya kurulmuş eski saçdan sobayı
pencere önündeki küçük masayı
ıvır zıvırı, çay bardaklarını
içim katmerli acılarla doldu
Deniz Gezmişler için kurulmuş darağacının önünde
karanlık odalardan yükselen diri ahlar duydum
boğazıma düğümlendi karanlık
tek kişilik zulümhaneler
daha ben çocuktum
başını mahalle hocalarının örttüğü
çöp adama kefen giydiren
yaşamaktı gerçeğim
nerden bilirdim
hayat kimlerin elinde ölür
nasıl inerdim daracık merdivenlerden
balık diye kız yakalardı erkekler
bırakıp atarlardı sokağın ortasına
bilmezlerdi o atılan insanlık
çürürdü kuytu izbesinde yolumun
düşürmek istemezdim gülüşümü elimden
sıkı sıkı tutardım
sen sahibi oldum daha sonra
masalını yazdığım
eteğimi havalara uçuran
bilmezdim hayat nereye kadar taşır
incecik düşlerimi
nerde koyar mezara
ölü seviciler
sürekli elimde taşıdığım çiçekleri
düşürürdü gelinciğimin yapraklarını
hayatı dünden gömenler
gezerim yaşadım diye
hiç eksilmez tutsaklar
kalın duvarlar ardında
duyulur iniltisi
Hak’kın
30. 01. 2015 / Nazik Gülünay