9
Yorum
36
Beğeni
0,0
Puan
523
Okunma

ezilmiş taşın son kırıntısı
indim tepelere bun içinde
durmadan hamur yoğuruyordu kadınlar
durmadan bebe doğuruyordu
elleri çiğdemden sarı, çiğdemden olgun
çiğdem satan çocuklar
biliyorlardı taş olmayı
ellerinin arasında başları
düşünmeyi
ben yağmurlu bulut
bilmiyordum yağmayı
bodur ekinlere, susuz bahçelere
fi taneleri yiyorduk bir yerde
nohut, patates, kavun
çamur bir ayakkabıydı ayaklarımız
ellerimiz çamur bebesi
bahçe gözlüyorduk
kargaları kovalıyorduk,
çocuk Atatürk gibi
kanatsız
var olamayan bir kuştuk
çekirgeleri kovalayan
göldü gözümüzde, denizdi
yukarı değirmenden gelen
küçük su birikintisi
çocuktuk..
bilmezdik özleyeceğimizi
ne kadar büyürsek büyüyelim
odun ateşli ocakta
közlediğimiz mısırları
demlediğimiz çayı
toprakta toprak
yoncada yonca olduğumuzu..
22. 05. 1986 / Nazik Gülünay