0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
2016
Okunma

Seyyidhan Kömürcü’ye
göğsüne dört kitap inmişti
susmuştun
ah
yine de susmuştun
kekremsi bir dilin vardı çünkü..
bu tenhalık yakışmıyor demeliydim sana,toprak damlatıyor yağmur yerine.
ne cüret durulamak gökyüzünün matemini kendi üzgünlüğüne.
çiviler yalnızca tahtaların canını acıtmıyor
mendillerin köşeleri daha bir rengi ölgün
sarıdır biraz da dünya halinin en dağınık günleri.
sinem demiştin sinem tam da orası.belki oradan bir masal çıkar
ben yine o masala basarım ayaklarımı orada ölebilirim
ya da kalabilirim alışılmış bıçaklarla,evet sinemden sinene bir bıçak da uzatabilirim sana.
sözler feragat etsin istedim
şiirler de biraz konuşsun
açsın dilimin kementini
ey zamanın telvesinde terleyen yüz
fotoğraflara inceltilmiş sulardan konuşan ses
dağların diyecektim en çok dağların.
sahi hâlâ dünyaya keder akıtıyor mu
buzlara aldırmadan kaynayan alnıyla.
II
dilin çatlağına zehir damlayan toprağa,yüzün çirkin taşlara ve jilet kıyılara değip kanadı adın bilinmese ne olur ki.
bu kadar kesik bir dilde, toplansa yüzün en çok bir dağı resmeder.ya da zehirli bilinen bir pancarın güneşte kalışının büyük cezasını o kadar.
denedim sayfa sayfa aralayıp, bir dünya nasıl sarılır onulmaz yarasıyla
evleri evlere katladım yan yana dursak belki kederimiz biraz ferahlar.
yok-olmadı
bir cepten düşen dünya,ve yeşermeyi ölümle besleyen dağlar böyle ellerimde kaldı.
yokluk dört kitaba bir duâ kırılmasıydı
ve demek ki hâlâ çarmıhlardayız
ağzımız meğer dünyadan yakılmış bir cehennem
say ki artık
hiç bir duâmız yetişmiyor allah’a.
/ yüksel batu
5.0
100% (5)