18
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
4093
Okunma

Çok satan bir roman gibiyim
yazamadıklarımı taşıyorum sırtımda.
Biri ölüyor
biri düğümleniyor sözcüklerimin.
Ben ağırlanıyorum altında...
Zorluyorum aklımın kıvrımlarını
kırmızı beyaz ışıklar geçiyor yollardan
Adını bilmediğim
köprülerden dönüyor sessizliğim.
Siyah bir noktaya çekiliyorum
yalnızlık gün akıtırken zamana.
Küllü bir toz dolanıyor
gözlerime ve boğazıma
kuru kafa kadar sus kalıyorum...
hüznümün kabaran rüzgarında...
Ağırlaşmış yer fıstığı kokusu
sarıyor her köşe başımı
Serap grisine karışıyor
en güzel hallerim.
Granit vadilerine yağıyor
dilsiz gecemin yağmuru...
Güncelleniyor su gibi onlarca kelime
aşıyor dizlerimi en uzak derinliklerde....
Gülüyor yer çekimi
deve güreştiren bakışlarıma...
Seriyorum postumu gecenin
kıyamet koparan çoban yıldızına.
Unuttuğum bir fotoğraf çıkıyor karşıma
çala kalem yazılmış kısa notları da..
Yıpratılmış sözcükleri uğurluyorum
unutkanlığın ileri yaşına..
Yürek söküğü duyarlılıklarımı
sallıyorum yitik bir düşün koynuna...
Romanın tam ortasında yaşıyorum
iki sonsuzluk arasında...
Kelimelerin cesaretinden
cümlelerin ağırlığına selam vererek...
İndiriyorum beni kıranları
kalbimin yokuşundan.
Gelincik topluyorum
dikenler arasından...
Ve dip not değil iç not ekliyorum;
Donmuş bir hayalin
kirpiklerinden düşse de sevgim
Acının oyduğu çizgiler
soldursa da yüzümü
Mecburi istikamet olsa da derin uçurumlar
Zaman dönüp kırar boynumu
sayfalarımı çevirir durur bir deli rüzgar
Bir parantezin içinde ararım boyacı çocuğumu
Çünkü O;
En uzak mısranın sabahıydı tek başına...
Gül anlamına gelirdi her kelimem varlığıyla
Okul şarkılarının hepsini koysam cebine
Ganimet sayar mı sevdamı,anahtarı döndükçe ruhumda...
Ferda Özsoy