6
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
2092
Okunma

Mezopotamya adlı tutsağın
göğsünde açılmış yarayı
ağıt sesiyle dikerlerdi sevgilim
kir pas içinde adamlar
Fırat’ın suyunu içirir
yüzü örtülü kadınlar
Dicle sürerdi
daha kabuk bağlamamış acılarına
adı yasak haneleri vardı
kehribar kokusuyla yıkanmış
toprak damlarında gezerdi kurşun sesi
insanlar kulaklarını kapatıp
içlerine basarlardı çığlıkları
tozlu bahçelerinden
yabancı rüzgarlar geçerdi
uzakların
renkli düşlerini asarlardı tel örgülere
çocuklar gülüşleriyle toplardı bilmediklerini
ki
o yangın hayatın
daha kundaktayken dövülen çocuklarıydı onlar
güneşin korkarak açtığı
kardelen bakan dağları vardı sevgilim
karşısına kurulmuş tandırlarda
buğusu göğe çıkan kutsal buğdaylar yanardı
anacan türküler dağılırdı ardından
ismi değiştirilmiş haliyle ulaşırdı batıya
kardeş halkların düşleri çıkardı Cudi’ye
yıldızlardan barış çeker yağmura verirdi
yağmur
gözlerden toplanmış bulutlara dolar
feryatlar içinde yağardı çatlamış sancılara
ve karda yürürken
çıkan sese infaz edilmişti lisanı
zindanlarında
insanlığın kemirilerek öldürüldüğü
şairlerin taş duvarlara
tırnaklarıyla şiir yazıp
ozanların ateşlerde yandığı zamandı
kırsal acıların dizlerinde
kentsel kavgaların çığlığıydı mezopotamya
çoban ateşlerinin sofrasında
Mem u Zin efsanesi anlatılır
İnce Memed ile destanlaşırdı zulme başkaldırısı
ağır bir yoksulluk içinde
zengin tarihin ezilmiş yalnızlığı olarak
asimile edilmeye karşı hep direndi sevgilim