3
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1172
Okunma
GÖREV
Önce atları vurdular
Yorgo’nun yorgun ellerinde
Sarı otlar da yanıp da göğe salındığında
Sayısız havalanan serçelere kaldı isyan
Yükseklerde bir yerde tanrıların sesleri…
Ölü külleri dökülür uzak kasabalardan
Sığındıkça karanlık yollara
Çantalarda gizli bir tarihin izleri
Rüzgarın asiliği estiği yerden belli…
Kara saçlarına sarı saman karışmış bir kız çocuğu
Çitlerin gerisinde
Gerisinde umut
Öbür tarafında yaşamak
Bir kelebek gibi özgürce
Üç günlük yüzyıllık….
Görev bu ya hayatta kalmak
Ya da bırakmak taze bir nefesin maviye karışmasını izlemek
Yağmur toprağı
Gök güneşi
Son tayın toynağından sarkan toz ve yaşamak…
Yağmalanmış bir kuyu
Bir o kadar kurak çığlıklar
Çağlar açılıp kapanırken dışarıda hep taş duvarlar
IŞIK(ğ)a mülteci tüm tül perdeli evler…
Ne zaman bir umut salınsa kağıttan gemilerle
Yakamozları boğardı Olga’nın gözleri
Oysa ne de güzeldi yeşil bakışları
Savaşlar soldurmasaydı göğü….
Şimdi son kalan tayı kurtarmalı
Kurtuluş günü fırtına doldurmak için yelesine bir tayın
Kutsal öpücüklerin ıslaklığında
Görev bu ya yangınlarda yürü üşür gibi
Ya üşürcesine güneşe uç hiçe sayıp büyük dağların yükseltisini…
.
.
.
"Ne zaman bir umut salsam kağıttan gemilerle,
tanrılar batırırdı uğursuzluk sayarmışçasına
.....Oysa ne güzeldi yüklediğim anlamlar kelimelere
..... Poseydon kurtarmasaydı yitip gidecekti derinliklere...." kordon (canan iştaş)
-on ikiyi çok geçe sallamaya devam bir öykünün izinden-
5.0
100% (10)