5
Yorum
22
Beğeni
5,0
Puan
2052
Okunma
Suskun sokaklar idam ediliyor
Salıncak kurulan caddelerin kenarında
Kiraz yaprakları üşüyerek dökülüyor…
Sen kaldırımları adımlarken
Sehpa yaparken türküleri
Geride mülteci sevdalar kalıyordu…
Yıkık romanların içindeki isyanlar
Dar sokaklarda yürüyen gölgeler
Ve taşı başına yastık eyleyen leylim leyler…
Belki birazdan kar silecek her şeyi
Ankara’nın üşüyecek cepleri ve pencereleri
Raylarda batı bir kent
İki şarap üç beş istasyon
Sanki raylara döşenmiş ne varsa her şey…
Özgürlük için yeraltından yerüstüne çıkanlar
Üç dilim ekmekten bir tost
Beş liradan Kızılay-Eryaman
Koltukları dolu bir sürü insan
Koşuşturma… ve suskun bakışlar...
Dört duvar bir özgürlük
Kolide son kalan iki yumurta sarısı
Gökte ay bir beyaz evdeyiz
Güneşi özlemek de güzel
Ki yarın pazarsa Ankara’da…
Kırgın dakikaları ört üstüne
Açık kalan uzun öykülerin arsında
Üşüme sen …
Ben gidiyorum…
“ Müzeyyen, son seferindeki metroyu boşaltırken ağır adımlarla… herkes koşar adım dışarıya doğru merdivenden kaçar gibi çıkıyordu. Dışarısı karanlık, karşıda alış-veriş merkezinin aydınlığı, son istasyon ve herkes gökteki aya bakmadan koşuyordu. Müzeyyen “kaldırımlara…kaldırımlara takılmasın ayağım ve sen hep kal sol yanımda” dediği sıra ben gökte uçan uçaklara bakıyordum… sekize dört kala Adana… dokuzu sekiz geçe İstanbul aktarmalı İspanya uçağı ben biliyordum hepsini…Müzeyyen beni, ben Müzeyyen’i seviyordum. O beni kokumdan tanırdı ben onu kara saçlarından…Benim onu dilsiz sevdiğimi ah bir diyebilseydim ilk önce ona renkleri tarif edecektim… Ankara’ya kar düşerken tutup onu elinden belki beyazı anlatacaktım…Ki şimdi biliyorum ki sen içinden türküler söylüyorsun. Dudakların kımıldanıyor ve ben okuyorum senin duymadan söylediklerini…..
5.0
100% (17)