8
Yorum
27
Beğeni
0,0
Puan
1467
Okunma
"Hiçbir şiiri, hiçbir yazıyı sakın ön yargılı okumayın. Suyun toprakta toprağın suda hakkı olduğu gibi her harfin bir anlamı vardır. Ebced hesabına gerek kalmadan tüm zihinler berrak olursa, o zaman su yüzünden ya da bir kara parçasındaki taşlardan çok şey okunur…"
Terli atlar rüzgarı getirdi
Kuyruklarında yağmur ıslaklığı
Perdeleri bulutlar örttü
Karanlığı yırtan ay
Ve gölgeler yola düştü…
Sular sancılarla bulanık aktı
Marta akan çocukluğunu gördü
Saçlar kesilirken acımaz
Bir tutam anı yandı meşalede…
Uzak kasabanın sessizliğini
Kayan yıldızların ışığı bozdu
Bir bağbozumu şarapla
Kısraklar ölüm suskunluğunda…
Yosunlar suya hasretken
Marta’nın kibritleri
Ve ormanların çığlığı
Tayların yelesinde ölüm muskaları…
Mağarada gün ışığına hasret papürüsler
Taş duvarlara sinmiş isli resimler
Koşan küller
Dışarıda üşüyen bir yağmur damlası…
Oklar toprağa ateşle düştü
Yağmur yandı gök bağırdı
Marla son mektubunu yazdı aldırmadan
Süvariler mühürlü mektubu bekledi…
Karşı tepeden tüten duman
Ateşte yanan notlar….
Saçlarından sürüklenerek gelen kadından çok onu sürükleyen süvarinin nefesi soğuk havada buharlaşıp uçuyordu. Rahatsız olan birkaç yarasa bir karanlık köşeden diğerine uçuyordu. Marla burnundan akan kandan çok karanlıkta uçan kuşların merakına girmişti.
Saçlarını kesip bir nehire atarken babası yoktu yanında, bu yüzden büyücünün sözlerine odaklandı. Çamura çıplak ayaklarını soktu. Dizine kadar gelene kadar yürüdü suda. Bekledi saatlerce. Küçük bir balık ayaklarına sürtünürken bir an fısıltıyla onunla konuştu. Durmadan gökyüzüne bakarken dudaklarının kıyısında bir gülümseme belirdi. Yağmur bulutlarına bakarken ona öğretilen sözleri bulutlara üfledi. Eski ve yıtık elbisesinin sol cebindeki keseyi çıkardı. Koşarak unuttuğu şeyi çayın karşısından aldı. Avuçlarında birkaç kemikle tekrar yerine geçti. Yağmur çiselemeye başlarken söylenmeye başladı. “ Tanrım daha fazlası…. Daha fazlası….”
Sağanak şekilde yağmur yağarken dere köpürdükçe Marla dans eder gibi lisanı bilinmez bir şarkıyı söyleyip dans ediyordu. Marla söylediği lisanı kendi bile bilmiyordu.
“Ölüm türküleri yaşatır
Uzakta bir yede herkesin sevdiği var
Su aktıkça
Her insan toprakla yeniden gelir…”
Marla’yı arayan süfarilerden biri sesin geldiği yere atını sürer. Onu görünce korkacak bir şeyin olmadığını anlayıp onun himayesinde olduğu atından iner. Sırtını ona dönüp kılıcını toprağa sapar. Marta çırıl çıplak göğe başını çevirip o bilinmeyen nisanla şarkı söyler. Süvarinin bağlı olan atı ürküp kaçar.
Marla’nın isteği gerçekleşir sular çoğalır ve coşar. Koşarak sudan çıktığı gibi kurumuş söğüt gövdesinin içindeki boşluğa sığınır. Islak ellerini kovuğun içine silerek kurulamaya çalışır. Süvariden aldığı kandili yakar. Kahverengi deri çantadan çıkardığı notları okurken yüzü ve gözlerindeki telaş değişir. Yerde yatan süvariyi baygın halde iken ağaç kovuğuna sürükleyip onu uyandırır. Onun iki yakasından silkeleyerek uyandırır.
“ Bu çantayı benden başkası açtı mı Lora ? “
“Her şey sizin istediğiniz gibi oldu efenim.”
“Çantayı açan oldu muuuuu ?” diye hırçın bir şekilde Marla kalkıp bağırır mağaranın içindeki yarasalara. Üç beş küçük kaya parçası tavandan yere düşer ama bu Marla’nın çığlığından değildir. Keşişin asasından kalkan tozlardan çok asanın üstüne yıllar önce inen kaya parçasıdır. Sesler yankılanır keşiş dinler çantadan çıkan notları….