8
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
2289
Okunma

Dokuz canlı benim yalnızlığım,
Kaç defa kırdım kilitlerini ölümün
Yine de öğrenemedim yaşamayı …
Sökük hırkasını çekiştiren dilenci
Bihaber içimdeki yoksulluktan
Ah sevgili!
Yaşamaktan yorulduğumda bir köşeye çöküp
Hayattan çaldıklarımı sayardım
Sonuç hep ‘hiç’ çıkardı…
Ne acıydı ki
Sana sadece acı biriktirebilmiştim
Kapısını açık bırakmıştım yaralarımın,
Kimse girmese de belki ben çıkarım diye…
içinde bahar kokan bir kışla çıkagelmeseydin
yıkılmayacaktı böyle ağlama duvarım.
Saçların orman , ellerin yağmurdu
Şehirler kurmuştum ki ruhuna
Karanlığın dibine vurdum
Güneşi çalan sensin dedin
Oysa benim suçum değildi
Zaman hızlıydı ben topal
Yenildim...
öyle güzeldin ki
yanıldığım kadar yandım
ben hep eksiktim
sen hep fazla
senin hep gülümseyen resimlerin vardı
benim bakmakla yükümlü olduğum ölülerim.
Anlatamadım sevgili!
omzuna konan serçe
kanatlarını gökyüzü zanneden sersem bir kuştu…
bilmiyordu gökyüzünü yutan martının sabıkasını
sen yalnızlıktan kaçıyordun
bense yalnız sana...
sustuğunda kaybolurdum
Annem saklanırdı içime
Acı dersem yaşa
Huzur dersem öl kızım!
Dolaştığın bütün sokaklara baktım
Hala kendimden haber yok
çorbası çoktan soğumuş kentin
acıyı kaşıklayan çocuklar
hala aç…
İşaret parmağım havada susuyorum
‘kendimi doğurmadıkça yalnızlıktan öleceğim…’
gökyüzü devriliyor üstüme
yorgun kirpik uçlarımdaki yağmur
içimin bütün harfleri sökülmüş
biriniz beni şiirime götürsün...
EzHeR
5.0
100% (16)