4
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
2980
Okunma

izmariti ezdiğim geceye
bir mum ışığıyla bağlanıyorum
devrik zaman bilgesi
aynada karşılaştığım resme sövüyor
usul sadakat figürleri kıyısında
bir top katran
bir kayıp aşk
hiç durmadan sulara karışıyor
karışıyor sensizlikten bağlaç atılmış kumdan hayallere
batıl hatırlama beni
ilahi söylemler kurarken gözlerin
kentin manevra gücü yüksek yalnızlığında toplan bana
asla göçmedim ki senden sevgili
kuru dalların yaprakları toprağa emanet ettiğinde
aklım sende yüzüyordu
ki
kar suları mor dağların uçurumlarını patika edindiğinde
saçlarının soğuk rüzgarlarına derviştim ben
ve karınca sürüleri yağmurun çıplak etini içiyordu
yollar tabelaların paslı rakamlarını harflerle kuşatmış
uykusu gelen bir çocuk şarkısını mırıldanıyordu aşk
özetini çıkarmak uzun bir sessizliğin
içimden geldiğince kayıp bir lisanın ergen sözcüklerinde
daha yanılmamış onca cümle anlam taşırken
anlamsız kalan herşeyin sonuna gömmek gerek sus hikayelerini
kibritin ucunda alevlenen barutun dilinden konuşsa hayat
arkasından suyun ezgisi kopsa okyanus derini gözlerinden
daha yıkılmamış onca düşte sabahlarken seyyah resimler
hiç durmadan içindeki dünyayı taşısam gül kurusu kokuna
ki sevgili
tenha kentin
boş caddeleri rest çeker kalabalıktan sonraki geceye
kaldırımlar o kadar ağır sıtmalı
camekanlar bakmalar sonrası yorgun
hava teneffüs edildiği kadar yenik
olmadığın sesleri kurduğum sürece
materyalist ve tanrı sevecenliği arasında dokunuyor sensizlik
kötü bir hayalin kıyısında oturan dalgalar
özlemin fısıltı depremlerinde arındırıyor lacivert karanlığı
ben kayıkların üstünde yüzen balıkları düşündüm sevgili
çırılçıplak boşluğunda deniz fenerine yapışan varlığını
ben sende büyüyen mahkumiyetime sarıldım
ay parçalar halinde bulutları gölgeledi gitti bir anda
taş duvara çarpa çarpa aşık oldum sana
hürriyet kadar dirayetli olsada yüreğim
mavzer patlatan savaşlar gibi yıktım göğsümün kafesini
aslında ne güzel oturuyorsun fotoğrafın rahminde
saçların tarlalar boyu papatya
eski bir tarihin bugün hali gözlerin
ellerin kanatlı güvercinler limanı
yüzünde koşan çocuklar
alnında yağmur ormanları
dudakların kıyamete çarpan rüzgar bakışlı pencere
çıplak ayakların sulara soğuk arzulu nehir
ve karnında buğday havarisi renk
açıklanması zor bir geceye düştüğüm vakit değilim ki sevgili
basit yalnızlıklar cüsseli ağlamalara sarılmış
kapının tokmağında parmak izlerini düşlüyorum o kadar
vazoda krizantem yanardağı
sehpada ölü izmaritlerin arasına kaçmış kül dağınıklığı
odaların çıtır çıtır seslerine boyun büken sus payı
ve perdelere asılı duran yokluğunun hesapsız meczupluğu
avluya çıkan sanatkar duyguların soluna düşsem
sarmaşık dokunmalı ay ışıkları yalarken duvarları
romantik bir kedi miyavlaması çatladığında
arkama yaslansa ağır sohbetler
bir bir saydığımda yalnızlığın titremelerini
ben serseri kaybolmuşluk
sen bulmaya yeminli kadınlık olsan
dursa zaman ve yitirsek bir anın anlamında kendimizi
artık kent ince bir şükran sunmayla dualara çıkıyor
sokakların köşe başlarına bırakılmış sahipsiz aşklar
saatin her dokunuşunda ayrılığın tenine
bir anda suskun çığlıklar yansımasıyla patlıyor
artık sarhoş martılar içlere çekilen göçmen şarkılar kusuyor
bırak aslını kendisi bulsun aşk
yüzlerce kelime ağladı az önce şiirlerin gözlerinde
bırak zaman sesini kendi keşfetsin
cümle düşüğü hayat
en keskin yerinde virajı alıyor
sen bize bak
yaşanması gerekenlerin paragraf başlarında kaybetmeyelim sesleri
sesleri ve düşlenen onca gerçeğin şuurlu dizelerini
bir yıkanmak aşk bir var olmak bir susamak sonra bir ağlamak bir yok olmak aşk,kendinde emin bizde tereddüt olmak...aşk yenilmemek aşk
...