7
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1742
Okunma

Bir Yaz Günü Köyde..
elimi uzattım,
sabahları Yeni Camideki kanada kavağında
cıvıl-cıvıl ötüşen
serçeler parmaklarımda,
yemler-sularım
hayırlı sabaha
dualarımlayım…
kuşluk vakti,
ot ayıklamasında,
afyon çapasında
bayır tarlalarda eynel çıkarım
köpeklerinden gocunduğum
toz bulutuyla eve dönen koyun sürülerinin
çan sesleri kulaklarımda
dinlemeye başlarım
bir huşu bir huzurla
gözlerimi kaparım
ovada; nasırlı elleri çapalı
karık açıp, fide dikenler
kökenleri seyreltenler, yatıranlar,
kovayla su çekip; cansuyu verenler,
ipli kovayı kuyuya sarkıtırım
sizlerle çabalarım
harımlarda;
karık açıp göğeriyle toprağı yeşertenler
domates fidesi kokunuz üzerimde
su göllenir domates karığına
çeviririm bibere, bosdana
toprak kanasıya sularım,
cırt firengi tuza banarım
yeşil soğan, taze marul, tere
çökelekli çomacım
bağlarda;
çelenlere çalı taşır,
omcayı budar, bele yeklenirim
tarlalarda çarşaklara taş yığarım
harımlarda kazma-kürek sallarım,
ağaçlara kireçli göktaşı,
meyvelere ilaç atarım,
burnumu tutarım
tomurcuklar patladığında,
taze yapraklar, dalları sardığında,
ıpıl ıpıl esen yelde hışırdayınca
su, arıkları doldurduğunda,
çamura batarım,
çaresizliğime gülüşünüzü duyarım
ağaçlar meyveye oturduğunda,
al düşüp ;
ala çakır olduğunda,
günden yannı kızardığında
sulu meyvelerin
sizler adına,
sizlerden fazla sevincim
sizin iştihanızla yerim
sizin adınıza koklarım
tadarım, doyarım...
kıvanç dolarım..
üzerimde bıtırağı taşlı tarlaların
ellerimde sarıbaş dikenin yarası
benim gözüm seçmez der, çıkarır verir,
yağlığının ucunda anamın
“çatal iğne” ile uğraşırım
ağzımda tadı acımığın
çiçeği götünde bostanın, ermemiş kayısının
dişlerim kamaşmakta, yalanırım,
susarım, suya kanarım
öğle sıcağında; harımlarda, elmalıklarda çalışmaktan
dönen yorgun bedenlerin
ter kokuları burnumda
köprüyü göze alamam,
Çıkrıklı Kuyudaki söğüdün gölgesinde
yol boyunca
iki beşlik bozmaya;
yoldaş umarım
köye dönen herkes yoldaşım
yol yokuşunda yanar ayak altlarım
yol kıranındaki çalı gölgelerine sığınırım
soluklanırım,
karşıdan gelenin selamını alır
heybedeki ılık suyuna bin razı gelir,
içmeye değil ikrama, dostluk.. hikmeti suyun
“Allah bin gatından ırazı olsun”
suya kanarım,
esenler, uğurlarım,
köye tırmanan yolun kıvrımlarını
dar dönerim
yaz sıcağından gün yanığı
tenim..
adımlarımı açarım
sadece nakaratını bitliğim türküler mırıldanırım
umutlu, sevinçli, heyecanlı
ıslık çalarım.
yaşama sevinci dolarım
çalılardaki cırcır böceğinin nağmelerine
Dereyurttan ıpıl-ıpıl esen yelde
üşüyen terimle, Zırtlantepede serinlerim
o sıcakta serin taşa oturduğumda
ciğerlerime derin bir nefes çeker, soluklanırım
yaşadığımı anlarım,
canlanırım..
önce Kolandaşta,
sonra Payamdaşta yankılanır ıslığım
çobanaldatanlar oynaşır çalılıklarda
uzakta Güpyerinde birileri görünür susarım,
hülyalara dalarım
ayakları sürçülen eşeğin nal sesleri..
yencile-yencile..
palanının önüne kadar gelmiş adam
yuları da tutan deynekli eliyle selam verir
geçer gider eşekli
uğur ola, uğur ola
hayır dualar alırım
hayır diler dualarım
kırmızı topraklı tepenin
tek ağacı andızda ötücü bir kuş,
durup dinlemeye bayılırım,
utanır, susar, oynaşır, başka dalda öterek
kese’den tırmanıp çalılık, sığır yolunu,
severim mor-küpeli yakı otunu
boz topraktan köküyle gelir mübarek
koparmaya kıyamam
koklarım…
huzur dolarım
derin bir soluk alınır Akgediği dönünce
eşekler bile rahatlardı, nedense
uzaktan da olsa köy görüldüğünde
Topraklıktan gelen Yenisuya uğramış ya
her çeşmeden ikram bin derde deva
ezan duyulur olur
Bey Mezarlığının karşısında başka bir dünyadayım
bütün gelmiş-geçmişlere dualardayım,
ne kaldı şurda ekinlerin yolunmasına
yeni komşuluklar yaşanacak her bir tarlada
harman yerlerinde
ordan burdan horozlar öter,
sokakta oynaşan çocukların cıvıltıları
ağlamayan çocuğunu ünnemekte anaları
Arpalıkta çakılı eşekler
Topsahasında eski anılar,
sövüşenler, dövüşenler
çelme takanlara çalım atarım
gülümseten kavgalar yaşarım..
hala kulaklarımda
taşlı tarlalardaki
orağın sesi
ıslak heybenin serinlettiği
testiye destek yapar dizimi
kana-kana içsinler diye
kalaylı tasla
kölgedeki bastırıktan
eynelde soluklanan rençpere
su taşırım
çalkalar, yerleri de sularım..
sağ elim göbeğimin üstünde,
el-pençe divan durup beklerim
"-ömürlü ol" denilmekte
ömrüme ömürler katılmakta
yaşarım, dualarınızla yaşarım..
yaşadıkça.. sizi anarım
öğle sıcağında iki öküzün peşinde
Çataldepeden, Söğütlüye
belimde taze peynirli azığım
ağabeyler belden aşağı muhabbetlerde
akranlarımla oyunlardayım,
haksızlığa gelemem ağlarım
Keçiyatağında gölgelenen keçiyi,
sağılırken,
helkeyi devirmesin diye
sakalından tutup,
tuz yalatarak
kandırırım
baskın bir siyek kokusu ortalıkta
burnumu tutarım
sabırsızlanırım..
birkaç kişi derme-çatma bir masa etrafında
kim nerede nasıl.. kim hasta
herkesten, herkesten bahsedilir
her gelen selam verir..
ilk gelen çay ısmarlar herkese
param nasip olur kahveciye
“ziyade olsun” derler
para üstü masada bekler
ilk gelenle tekrar çay ısmarlarım
yudumlarım..
köyiçinde herkes, birbirini selamlar
hal-hatır sorar diğerlerine
herkes birbirinden haberdar
öğrenir,
hastalara koşarım
ellerini tutarım
ilgi-ikram izzet
kolonyalı ellerimi
yüzüme çalarım
derin bir nefes alırım
efsaneleşmiş dertlerini dinler
acil şifalar diler
hayır dualarını alırım
gurbettekilerini sorarım
ne güzeldir insanları köyümün
her biri gözümde tüter köylümün
köyde olmak vardı şimdi
köyde ve çocuk
hani taa.. bir ömür öncesi..
varsın beni gene oyuna almasınlar
köyden kurtulmak adına okuduk
bizi şehre de almadılar
heba olan ömrüme yanarım..
yanarım..
yanarım!
Resim
Mehmet armağan SARIGÖL
DİPNOTLAR:
gocunmak: çekinmek, telaşa düşmek
karık: emen, sebze sırası, sulamanın kolaylığı için çizgi halinde devam eden çukurluk
köken: bostan (kavun-karpuz-salatalık) fidanı
göveri: sebzelik, zerzevat
göllenmek: su birikmek
karık: emen, sebze fidanlarının çizisi
bosdan / bostan: hıyar, salatalık, badem
yeklenmek: ayakla hamle etmek
ark, karık, sebze çukuru
al düşmek: meyvelerin ermeye meyillenmesi
ala çakır: tam olgunlaşmamış
acımık : katırdüğmesine benzer boz yapraklı, pembe çiçekli bu ota bokunduktan sonra elinle nereye dokunsan acı bulaşır, ne kadar yıkasan da bu acı ha deyince elinden geçmez, ama yediğin her şey acılaşır.
ıpıl-ıpıl: ılgıt-ılgıt, efil-efil, serin serin esmek
yakı: vücuda sarılarak, yapıştırılarak, sürülerek uygulanan deva umulan doğal bitkiler
gelmiş-geçmiş : dünyaya gelip ahrete gitmiş olanlar, ölmüşler
kölge : gölge, sundurma, kaydırma
eynel (eğner): ekin yolunurken tarlada bir karar yolunacak yer, birkaç kişi bir araya gelerek aynı yönde yolmaya devam ederler
rençber: ırgat, çiftçi, topraktan geçinen
siyek: hayvan idrarı, döllenme döneminde koç ya da tekelerin salgıladıkları, ağır idrar kokusu
5.0
100% (4)