1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2180
Okunma

Gökyüzü, yıldızlardan sıyrılsa
Hatta gök ortadan çatlasa
Ve bir gelincik yaprağı gibi dağlar titrese
Bilesin ki dudak, kalpte olandan gayrısını söylemez
Üzülme sen ama umursa
Pek sevimsiz buluyorum
Soğudum!
Buz gibi oldum
Senden değil be canım
İçinde yaşadığımız bu çağdan
Çünkü
Dünyanın güzellikleri şekil değiştirdi
Beş duyu sahiciliğini yitirdi
Samimiyetler bazen yeni çıkan bir filmin fragmanı gibi
Görebileceğin tüm içtenlik yalnızca tanıtımda verilir
Bırak afrayı tafrayı
Tırnağı yenmiş kadınların elinde masun bakışı çocuklar
Kimin umurunda
İçindeki hicran ve eskimiş eteğindeki keder
Söyle nedir bu aymazlık, Allah aşkına?
İnsan, vefasızmıydı bu kadar?
Gün hoyratla başlıyor
Sevincin sesi çıkmıyor
Tahrip edilmiş sevgi
Örselenmiş aşkın kelebeği
Uymaz böyle bir ahlak gönlü mutmain olana
Yalan mı?
Bak, kaldır başını!
Bu devirde
Yoksulun başı tokun omuzuna ağır gelir
Sende boşuna can yakıp ta kalp kırma istersen
Hepimiz kurtların yiyeceği etiz
Gürdür keşenin sesi
Bastır egoyu
Bertaraf et öfkeyi
Cebrail ile gelen ayetlerde der ki
Güneşi doğdurma öfkenin üstüne
Ruhunu sakatlar, dediğinde sahi mi diye sorarsam! İnanmadığımdan değil
Sadece bir kez daha duymak istediğimdendir
Hoş gör bu gevezeliğimi
Ya da Allah’a havale eyle beni
Karar senin
Tövbeler olsun, bir daha vefasızla işim olmaz
Vazgeçtim bu asrın saadetinden
Kefenledim dünyanın güzelliklerini
Bir tadımlık insafı katık ettim dilime...
Bir çift yürek göğsüme serdim
Yüreğimin sesinin gittiği yere gittim
İçimin sokaklarında bağırdım! Bağırdım!
Oturdum temizledim niyetin içini dışını sonra
Baht sen ne hastasız bir şeysin
Dünyayı savura savura
Esip geçti seneler bütün mevsimleri
Beklemedi zaman
Hiçbir yerde
Durmadı hayat
Dengemin ayarı kaçtı
Tuttum bende dağıtabildiğim kadar dağıttım kendimi
Söktüm göğsümden çıkardım hevesi
Gökyüzüne fırlattım
Geleceğin beklentilerini sokağa bıraktım
Günlerin rahmine yasladım ümitleri
Başımı karanlığın iri gövdesinin ayakucuna soktum
Yaşam şehvani sustu
Ne arayan beni, ne soran oldu
Sabahına berceste bir güneş düştü
Uzun bir yolun kaldırım taşlarına
Edep çizgisinden çıkmadan
Menzirine varmış bir vagon gibi bütün yükümü indirdim
Beyin konağımda ne yük var, ne denk
Sildim gelmişini geçmişini
Halı gibi çırptım kendime
Usulca çiğneyerek bahtımı
Alnımı
Çöl kızgınlığında ısıttım
Yüzümü
Serapla yıkadım
Gerisi ip söküğü gibi geldi
Dinin adını “aşk” koydum
Tırnaklarımla inancı kanattım
Ağzı açık kalbime döktüm
Eskitilmiş bir hayâ ile kapattım
Niçin inanmadım
Anlatırım gece gözleri örtünce
Ay yavaş yavaş dolanırken kubbeyi
Eğilip kulağına derim belkim
İki nadim gözyaşı ile kendimi avutmam kabil değil!
Ama demem
Sallarım hayatı
Geçerim bu âlemden
İddialıyım hayat!
Kadere inat zaman işlesin bırak
Hadi yapıştır çatlaklarını kalbim
Çırpınıp pırpırlanma
Niyetin mi var küt diye çıkıp gitmeye?
Mevsim son bahar
Dışarıda rüzgârın soğuk nefesi
Ağlamaklı kâinat
Ağaçlar yaşlı bir kadın gibi kendine terk edilmiş
O halde
Varsın hayatını iki yakası bir araya gelmesin
Varsın hazanda rüzgâr gezinsin
Vapur düdükleri, martı çığlıkları arasında
Rüzgârın yapraklarda hışırdasın sesi
Yüzlerce ses çıkaran bir ney gibi
Burası hayat!
Misli menendi yok
Nasibinde varsa alırsın düşen kar tanesinden bile ders...
Nasibinde yoksa başına taş yağsa fayda etmez
Hoş-nahoş
Yaşanan her ne ise tecelliden say
Şükranım ve hesabım yalnız sana kalsın
Seni andım mı azar içimdeki huşu
Devrilir yüreğim
Kimse duymadı sana yalvardığımı
Sen de ihmal etmedin beni
Ben de karşılığında sana gönlümü verdim
Ya Rabbi mahşer gününde ihmal etme beni
KAYIP YALDIZ