14
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
1394
Okunma

Günahların çemberine düştüğünden beri
Yarımdı insanlığın gülüşü,
yalnızlığı en büyük haramı sayılırdı yeryüzünde
anlamsızlığın içinden düşen anlamlı bir damlaydı kimisi
Bir tırtılın kozasında beklediği gibiydi yaşantı.
Önce çocuksu bir andı
Sonra…
Gençlikti…
Başkaldırıydı…
Yaşlılıktı…
Ölümdü…
Sükûttu belki de…
Çocuksu yanıydı her gün bir şeyleri öğrenen,
Sonrada bu bildiklerinden örselenen…
Çıplak ayak giderken çölde
Yerden yükselen dikenler batıyordu yüreğine…
Bir sancı derinlerde koşardı, yalınayak…
Sessizliğe sarılmış akşamlardı herkeste bir suskunluk.
Vakitsiz düştüğü dipsiz uçurumların göbeğinde
Sarsılıyordu bedeni.
Feryattı…
Yakarıştı…
Damlalardı dudaklardan dökülen.
Kendi yalnızlığından bir kalkandı perçinlenen yüreğine…
Ve gidip sığındı gökyüzünün en hüzünlü bulutuna…
Dallarından tutmak istedi yaşamı.
Tomurcuklarla açılmak istedi çiçek, çiçek…
Bir hayalin sapanından fırlamalıydı gerçekliğe
Ve çakılmalıydı zamana…
Yer gök kavuşmalıydı
Zaman kaçmalıydı pervasız gülüşlerden
Yargısı olmayan infazlardan
Yalana saplanmış gözlerden de
Nereye?
Zor bir karardı
Bir hüznün gölgesine sığınan umutlar
Çıkmalıydı artık gün ışığına
Hüzünlü armoniler, yer değiştirmeliydi renklerle
Ve bir notanın sesinde varılmalıydı
Çocuksu bir ana mutluluk kapısının önünde
Manolya kokuları, akasya kokularıyla meşk ederken
Mucizeler sallanan dallarda
Uzanmalıydı eller tutana kadar
Ve daha çok coşmalıydı dallar
Mucizeden pırıltılarla
Tekrar, tekrar…
maide özgüç
5.0
100% (17)