6
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1801
Okunma

aşk yoruldun mu benle uğraşmaktan
bak sevgili buda benim sıfır hallerim.........
ilk uyanış ağarırken sana getirdiğim sabahta
kulağının aşk duyumsaması düştü cemreden
göz ucunda asma yaprakları
eğilerek kucakladın sonbaharı
kasım sarı sıcaktan biraz serin
ve etraf kalabalıktan sessizlik........
ruj renginde gördüm
rehinde bıraktığın buse adlı valizi
yüzün çocuk parkında bin bir telaş
ve saçlarında uzun mevzili papatyalar uçuyordu..........
kısa yolculuk düşerken o şehrin asfalt yanığına
tenine sürüldü keman sesinden soğuk bir isyan
gülümseyişindeki utangaç asilik
peygamber izine değdirdi çizgileri
ve arabanın camından geçen her karmaşık görüntüyü
gözlerinin toprağında izliyordum gizli gizli.........
bir düşün hiç durmayan hıçkırığı gibiydin
boğazıma takılırken gelip gitmeler
kadınımın yüzüme savrulan kokusunda uyandı saatin sesi
ve avunması güç iklimler koştu sevinç telaşım da ....
ilk ekmeği paylaşırken sırattan o gün
alfabetik sevişmeler duruyordu karşı tepenin varoşlarında
sıcak bir hüzünle çayın kavramı değişti
ve ecel yüz çevirdi umuttaki yaşam sevincine....
zaman ihanete düşkün esmer bir akşam getirdi
sendeki düşmez ruh, semaha duran aşkın Mevlevi huzur/uydu
ve son bir tütün sarısı kanarken sokaktaki durağın cebinde
kapısı kıyamet bir gidişe bindik.......
artık nasıl uyku tutardı gece eflatunlarını
seni tutamadan bıraktığım şehirde
gittiğin demir yığınında kaldı gözlerimdeki sis
ve kumdan yapılmış ekrandan bakarken bana
ben paltom ve aşkın kaldık geride.....
acı nedir dedim kendi kendime
acı kadınının ardından bakmaktır çaresizce
o an tüm çaresizlikleri yakardım o şehrin karabasan seslerinde
bir çocuk ağlamasıyla uyandım yolun şerit düşmelerinde
bacaklarım titriyor muydu ellerim yumruktan uyuşuk
acı nedir dedim kendi kendime
acı bu şehirden ayrılırken
sevdanı ulu orta bırakmaktır dedim içimdeki kasırga güncesine....
bir erkek nefretle küfür edermiş paltonun içindeki adama
her yerim kanarken şehrin sınırlarında buldum kendimi
otobüsten bir tabut ve camında çaresiz lanet olasıca yüzüm
her saniye uzaklaşıyordu kehribar hasretim
ve korkuyordum suskun ezbere kalan o sonbaharın kasımından......
seni müjdelerken günün sabah ezanında
şimdi yatsıyı çoktan geçmiş bir ayrılıktı her yanım
üzerimde çokça kokun ellerimde sıcağın
ve uzaklaşıyordum her saniye kadınım.....
gitmeler sırtıma vuruyordu penceresi açık bir şarkıda
kulaklarımı kapadıkça daha çok özlüyordum
begonya açmasında seni
ortasında kaldığımız o ayrılık savaşı
bir aşkın tutanaklarında serpiliyordu gecenin ayinine...
ve yaralı umudum hiç yaşamamış soluğum
katran yüzyılların kadınlıktan bir haber suskunum
ay kusarken ışıklarını denize
ben hep sende yolcuyum
sakın kirpiklerine damlaları yükleme
bir işçinin alın teri gibi ruhumun namusun/dasın
sakın aklının vatanından sürgün etme beni
yüreğinin eyleminde
anıtsal bir öykünün gece yarısı dilencisiyim
şafak kızılından akacak yine bir sonbahar
ve istiridyeden eylül zamanlı bir inci çıkacak......
guguk kuşunun akrebine umudu yelkovanına seni sakladım......
5.0
100% (12)