Okuduğunuz
şiir
14.8.2013 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Sızı
say ki toplama kampından kaçtım arkamdaydı nefretin askerleri beni şakağımdan vurdular ölmedim... ellerimi parçalanmış bir çocuğa bıraktım gözlerim terk etti beni maviymiş gökyüzü görmedim... yüreğimde istif istif yanık insan cesedi zorba bir sızı kovaladı beni
toplu mezardı insan gözleri utanç taşıyordu kirpiklerden bir fotoğraftan konuşuyordu ölü bir kadın "aç susuz bıraktılar bizi," diyordu. "sonra kurşunla doyurdular bedenlerimizi" kurşundu baruttu dili şuncacık bir kadındı dudağımda donan çığlık kadar sıska sığmıyordu zulüm hiçbir mezara...
sevgili say ki cehennemde yeşil bir ağaçtım yakıtı kindi ölmüş insanlığın yaktılar beni kor oldum tutuştum da yanmadım...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Toplumsallığı ile insanı sarıp sarmalayan bir şiir.
Aklıma Nürnberg Mahkemeleri'ni düşürdü. Polonya'daki kampları. "Çalışmak Özgürleştirir" miydi? Almancası nasıldı? "Hitler'in yaşadığı bir dünyada yaşanmaz" diyerek canına kıyan S. Zweig'ın büyük acısı...
*
Şairin izniyle, teknik açıdan takıldığım iki yeri imlemek isterim. Bir öneri çabası aynı zamanda.
toplu mezardı insan gözleri utanç taşıyordu kirpiklerden bir fotoğraftan konuşuyordu ölü bir kadın "aç susuz bıraktılar bizi," diyordu. "sonra kurşunla doyurdular bedenlerimizi" kurşundu baruttu dili şuncacık bir kadındı dudağımda donan çığlık kadar sıska sığmıyordu zulüm hiçbir mezara... --
Bu bölümde,
bir fotoğraftan (konuşuyordu) ölü bir kadın "aç susuz bıraktılar bizi," (diyordu.) "sonra kurşunla doyurdular bedenlerimizi
-- bir fotoğraftan konuşuyordu ölü bir kadın, dedikten sonra, altta "diyordu" demeye gerek yok sanki. Şiir fazlaca düzyazıya yaslanmış oluyor. Bir üst dizede de "utanç taşıyordu kirpiklerinden" var.
Üst üste gelen taşıyordu/konuşuyordu/diyordu biçimindeki eylem(fiil)ler, dili ve şiiri yoruyor. Dize kurgusunda üst üste yüklem/eylem/eylemsi'lerden kaçınmalı şair. Anlatmaktan çok, sezdirmeye gayret etmeli. Biraz örtük bir söylem. Burası için belki şöyle bir kurgu:
bir fotoğraftan konuşuyordu ölü (bir) kadın bizi aç susuz bıraktılar kurşunla doyurdular bedenlerimizi --
gibi benzeri bir kurgu. Hatta ikinci (bir) e de gerek yok. (................ ölü kadın) Altta tekrar "bir kadın" var. Şiirde sözcük tekrarlarından olabildiğince kaçınmalı şair. ( İşlevselliği olan Vurgulamalar dışında) (Sonra) da fazlalık, bence.
****
sevgili say ki cehennemde yeşil bir ağaçtım (yakıtı kindi ölmüş insanlığın) yaktılar beni kor oldum tutuştum da yanmadım...
Buradaki 3.dize de çıkabilir bence. Çünkü "ölmüş insanlık" oldukça eskitilmiş bir söylem. Gündelik konuşma dili. İnsanlığın öldüğü, kin... vs. zaten üst bölümlerde anlatılmış. O nedenle, bu dizenin şiire pek katkısı yok. Olmasa da olur. Hani, "şiirin sözcük ekonomisi olduğu" gerçeğinden yola çıkarsak... Ve de taze söyleyişler, yeni imgeler bulmak...
Son olarak, şiirin başlığı Sızı da biraz sıradan geldi. Çok kullanılmış, eskitilmiş. Şiirin, güçlü bir izleği var. O bağlamda, daha özgün, çarpıcı bir başlığı hak ediyor. *
"Sıradan..." ya da sıradanlık. Her alanda uzak durmamız gereken bir olgu. Çoğu yazar; sıradan-basit insanların öykülerini yazmışlardır ama sıradan bir biçemle değil. Üst düzey bir dil, yaratıcı, çarpıcıı bir biçim ve biçemle.
Sizin de söz ettiğiniz "yalınlık" başka şey; sıradanlık-basitlik, dahası arabesk-alaturka ve ucuz argo başka.
Sanal ortamda klavye oynatan (ama hiç okumayan) on binlerce insandaki temel sıkıntı şu: Belki karaladıkları şiirimsilerde bir iki tane güzel, dizeye benzer şeyler yakalayabiliyorlar ama dize olmayan onlarca satırı ayıklamak becerisinden-bilgisinden uzaklar. Hele de şiir altlarına düşülen klişe, içi boş o sözler yok mu? "Yüreğine sağlık, ciğerine sağlık... Süper ötesi, şahane..." gibi. Bu insanların has şiirle buluşmaları, belki öteki dünyada...
* Yalın Şiire örnek, sevdiğim bazı şair adlarını yazmak isterim.
Sevgili Büyükcebeci, şiir ve edebiyat konusunda görüşlerinize katılıyorum. Sadece yazın sanatında değil,tüm sanat dalları için geçerli söyledikleriniz. Evet, sanatçı yeninin peşinde olmalı... Öte yandan şunu da düşünmeden edemiyorum. Yeni imgelerin sarsıcı gölgesinde, sizin deyiminizle;;sıradan, dilde eskitilmiş,basit cümlelerle yaratılan "tufan" daha mı az değerlidir? Bazen yalın bir dille yazılmış, imgesi bilinçli kullanılmış şiir, imgeye boğulmuş zorlama bir şiirden daha çok etki edebiliyor bana. Örneğin bugün bir şiir okudum, benim tufanım oldu. "Kişiye Özel "şiirinizi ilgi ile okuyacağım efendim. Saygılarımla...
Mevlana'nın çok kıymetli bir sözü var: "Dün dünle geçti cancağazım Bugün yeni şeyler söylemek lazım"
Evet, şair her zaman "yeni"nin, söylenmemişin peşinde olmalı. Ben bir okur olarak, şiirde yeni/çarpıcı, daha önce hiç duymadığım, sarsıcı ne var, diye bakarım. Hani Aragon'un deyimiyle "Her imge bir tufan yaratmalıdır."
Şiir için şöyle de söylerler: Aslolan "acı" sözcüğünü kullanmadan acıyı duyumsatabilmek ya da "sızı"yı kullanmadan sancıyı, kederi vd.
Başka bir sıkıntı da gündelik konuşma dili ile şiir dilinin birbirine geçmesi. Anonim, kalıplaşmış sözlerin, şiirle karıştırılması. Arabeskin. Pek çok sözcüğün/lafın temcit pilavı gibi binlerce kez ısıtılarak önümüze sürülmesi. İmge yok, buluş yok, yaratıcılık yok. Özellikle de sanal ortamda, on binlerce insan çalakalem, şiir diye manzumeleri, şekerleme dörtlüklerini ortalığa saçmakta. Ustaları okumak yok, edebiyat/şiir dergilerini izlemek yok. Hal böyle olunca da has şiirden/edebiyattan konuşmak zor. Sizin Mühür'den romanınız çıktı. Bu sitedeki binlerce insanın Mühür dergisinden ya da öteki onlarca edebiyat dergisinden haberi var mı?
Elbette sızı sözcüğü kıymetli, tıpkı sevda sözcüğü ya da acı, keder gibi. Önemli olan bunların içini boşaltmamak. (Siz boşaltmışsınız, anlamında söylemiyorum. Genel bir eleştiri.) * Örneğin 60'lı yıllarda "nâçâr" sözcüğü gündemdeydi. C. Külebi'nin dillere destan HiKâye şiirinde de geçer, "ben böyle nâçâr kalmışım" biçiminde. Ama biz bugün şiirde "nâçâr" dersek, biraz özenti olur. Umarsız sözcüğü varken. Zaten Külebi Hocamız da sonraki yıllarda daha duru Türkçeyi yeğlemiştir. Bugün ne yazık ki yamalı bohça bir dile özenenler var. Hatalı bir anlatım, özenti. Çünkü Osmanlıcayı da bilmiyorlar. Akademik anlamda. * 60'lı yılların başında, rahmetli babam da Almanya yolcusuydu. Ama sadece iki yıl kaldı. Nürnberg yakınlarında bir köyde. Kişiye Özel şiirimde biraz değinmiştim.
Almanya'dan Türkiye'deki edebiyat ortamını izlemek kolay değil. Dergileri izlemek çok önemlidir. Ben, yıllardır her ay en az dört beş derginin sürdürümcüsü olmuşumdur. Çünkü dergiler, edebiyatın mutfağıdır, kalbidir.
Sözcükler eskimez aslında,dildir eskiyen. Biz eskittiğimizi düşünürüz. Çok etkili bir sözcüğü etkisiz hale getirmek mümkündür. Sırandanlaştırmak olağan...Sözcükler aynı kalır değişmez. Tıpkı “SIZI “gibi. Manası ve şiddeti dilde saklı. Şiiri gönendiren eleştiriniz için çok teşekkürler.
Değerli şair;” Şiir, belki de bir kuştu , avuçlarınıza konmuştu.”
"Sıradan..." ya da sıradanlık. Her alanda uzak durmamız gereken bir olgu. Çoğu yazar; sıradan-basit insanların öykülerini yazmışlardır ama sıradan bir biçemle değil. Üst düzey bir dil, yaratıcı, çarpıcıı bir biçim ve biçemle.
Sizin de söz ettiğiniz "yalınlık" başka şey; sıradanlık-basitlik, dahası arabesk-alaturka ve ucuz argo başka.
Sanal ortamda klavye oynatan (ama hiç okumayan) on binlerce insandaki temel sıkıntı şu: Belki karaladıkları şiirimsilerde bir iki tane güzel, dizeye benzer şeyler yakalayabiliyorlar ama dize olmayan onlarca satırı ayıklamak becerisinden-bilgisinden uzaklar. Hele de şiir altlarına düşülen klişe, içi boş o sözler yok mu? "Yüreğine sağlık, ciğerine sağlık... Süper ötesi, şahane..." gibi. Bu insanların has şiirle buluşmaları, belki öteki dünyada...
* Yalın Şiire örnek, sevdiğim bazı şair adlarını yazmak isterim.
Sevgili Büyükcebeci, şiir ve edebiyat konusunda görüşlerinize katılıyorum. Sadece yazın sanatında değil,tüm sanat dalları için geçerli söyledikleriniz. Evet, sanatçı yeninin peşinde olmalı... Öte yandan şunu da düşünmeden edemiyorum. Yeni imgelerin sarsıcı gölgesinde, sizin deyiminizle;;sıradan, dilde eskitilmiş,basit cümlelerle yaratılan "tufan" daha mı az değerlidir? Bazen yalın bir dille yazılmış, imgesi bilinçli kullanılmış şiir, imgeye boğulmuş zorlama bir şiirden daha çok etki edebiliyor bana. Örneğin bugün bir şiir okudum, benim tufanım oldu. "Kişiye Özel "şiirinizi ilgi ile okuyacağım efendim. Saygılarımla...
Mevlana'nın çok kıymetli bir sözü var: "Dün dünle geçti cancağazım Bugün yeni şeyler söylemek lazım"
Evet, şair her zaman "yeni"nin, söylenmemişin peşinde olmalı. Ben bir okur olarak, şiirde yeni/çarpıcı, daha önce hiç duymadığım, sarsıcı ne var, diye bakarım. Hani Aragon'un deyimiyle "Her imge bir tufan yaratmalıdır."
Şiir için şöyle de söylerler: Aslolan "acı" sözcüğünü kullanmadan acıyı duyumsatabilmek ya da "sızı"yı kullanmadan sancıyı, kederi vd.
Başka bir sıkıntı da gündelik konuşma dili ile şiir dilinin birbirine geçmesi. Anonim, kalıplaşmış sözlerin, şiirle karıştırılması. Arabeskin. Pek çok sözcüğün/lafın temcit pilavı gibi binlerce kez ısıtılarak önümüze sürülmesi. İmge yok, buluş yok, yaratıcılık yok. Özellikle de sanal ortamda, on binlerce insan çalakalem, şiir diye manzumeleri, şekerleme dörtlüklerini ortalığa saçmakta. Ustaları okumak yok, edebiyat/şiir dergilerini izlemek yok. Hal böyle olunca da has şiirden/edebiyattan konuşmak zor. Sizin Mühür'den romanınız çıktı. Bu sitedeki binlerce insanın Mühür dergisinden ya da öteki onlarca edebiyat dergisinden haberi var mı?
Elbette sızı sözcüğü kıymetli, tıpkı sevda sözcüğü ya da acı, keder gibi. Önemli olan bunların içini boşaltmamak. (Siz boşaltmışsınız, anlamında söylemiyorum. Genel bir eleştiri.) * Örneğin 60'lı yıllarda "nâçâr" sözcüğü gündemdeydi. C. Külebi'nin dillere destan HiKâye şiirinde de geçer, "ben böyle nâçâr kalmışım" biçiminde. Ama biz bugün şiirde "nâçâr" dersek, biraz özenti olur. Umarsız sözcüğü varken. Zaten Külebi Hocamız da sonraki yıllarda daha duru Türkçeyi yeğlemiştir. Bugün ne yazık ki yamalı bohça bir dile özenenler var. Hatalı bir anlatım, özenti. Çünkü Osmanlıcayı da bilmiyorlar. Akademik anlamda. * 60'lı yılların başında, rahmetli babam da Almanya yolcusuydu. Ama sadece iki yıl kaldı. Nürnberg yakınlarında bir köyde. Kişiye Özel şiirimde biraz değinmiştim.
Almanya'dan Türkiye'deki edebiyat ortamını izlemek kolay değil. Dergileri izlemek çok önemlidir. Ben, yıllardır her ay en az dört beş derginin sürdürümcüsü olmuşumdur. Çünkü dergiler, edebiyatın mutfağıdır, kalbidir.
Sözcükler eskimez aslında,dildir eskiyen. Biz eskittiğimizi düşünürüz. Çok etkili bir sözcüğü etkisiz hale getirmek mümkündür. Sırandanlaştırmak olağan...Sözcükler aynı kalır değişmez. Tıpkı “SIZI “gibi. Manası ve şiddeti dilde saklı. Şiiri gönendiren eleştiriniz için çok teşekkürler.
Değerli şair;” Şiir, belki de bir kuştu , avuçlarınıza konmuştu.”
Benim için de ayrı bir kazanım oldunuz. Şiirinizde kendimi buldum. Çok ender yaşadığım bir duygudur. Bir kez de buradan tebrik ediyorum sizi. Şiir dergahı yüreğiniz her dem duygu çoğaltsın dileğim. Arada bir uğrayıp soluklanacağım şiirlerinizde. Şiire ve kendinize iyi bakın. Çok sevgilerimle...
Benim için de ayrı bir kazanım oldunuz. Şiirinizde kendimi buldum. Çok ender yaşadığım bir duygudur. Bir kez de buradan tebrik ediyorum sizi. Şiir dergahı yüreğiniz her dem duygu çoğaltsın dileğim. Arada bir uğrayıp soluklanacağım şiirlerinizde. Şiire ve kendinize iyi bakın. Çok sevgilerimle...
say ki toplama kampından kaçtım arkamdaydı nefretin askerleri beni şakağımdan vurdular ölmedim... ellerimi parçalanmış bir çocuğa bıraktım gözlerim terk etti beni maviymiş gökyüzü görmedim... yüreğimde istif istif yanık insan cesedi zorba bir sızı kovaladı beni
toplu mezardı insan gözleri utanç taşıyordu kirpiklerden bir fotoğraftan konuşuyordu ölü bir kadın "aç susuz bıraktılar bizi," diyordu. "sonra kurşunla doyurdular bedenlerimizi" kurşundu baruttu dili şuncacık bir kadındı dudağımda donan çığlık kadar sıska sığmıyordu zulüm hiçbir mezara...
sevgili say ki cehennemde yeşil bir ağaçtım yakıtı kindi ölmüş insanlığın yaktılar beni kor oldum tutuştum da yanmadım...
Zulmü anlatmaya yetmez ne kelamlar ne de kalemler. Serbest şiirden çok anladığım söylenemez. Ama kalem içten içe dökmüş feryadını. Belki yanlış biliyorumdur, yanlışsam yanlışımı düzeltin. Şöyle der " Demokrasi kendi çocuklarını yer." Kim demokrasi getiriyorum yada bağımsızlık, Hürriyet derse uzak durmak lazım. Dün değil önceki gün Almanlar açık açık yaptı yapacağını, dün ise gizli ve sinsice halkın gözünde küçük düşürerek, aşağılayarak, hakeret ederek astılar civanları. Ne fark etti elde var bugün. Bu gün etrafımıza bakınca, dünyaya yada kendi dünyamıza bakınca farklı değil yapılanlar. Ustayı saygıyla kutlamak düşer bana. Kaleminizdeki ustalığınız, yüreğinizin güzelliği daim olsun saygılarımla.
Çaylak tarafından 8/14/2013 9:01:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Güz Hapsi romanımda şunu yazmıştım:" Demokrasi gücün ve güçlünün kol saatidir. Kadranı pembeye boyansa da egemen güçlerce kurulur zembereği. Akrebi de yelkovanı da önceden işaretlenmiş rakamları gösterir." Malesef sizin de belirtiğiniz gibi. Çarpık dünya düzeninde demokrasi amaç değil araç oluyor egemen güçlere. Değer katan yorumunuz için çok teşekkürler efendim. Saygı ve sevgilerimle...
Güz Hapsi romanımda şunu yazmıştım:" Demokrasi gücün ve güçlünün kol saatidir. Kadranı pembeye boyansa da egemen güçlerce kurulur zembereği. Akrebi de yelkovanı da önceden işaretlenmiş rakamları gösterir." Malesef sizin de belirtiğiniz gibi. Çarpık dünya düzeninde demokrasi amaç değil araç oluyor egemen güçlere. Değer katan yorumunuz için çok teşekkürler efendim. Saygı ve sevgilerimle...
Yaşamsal süreçlerde her zaman,ihtilaller,düzen ve rejim değişikleri sırasında haksızlıklara karşı gelenler hep katledilmişlerdir.İnsanlık adına utanç vericidir Anlamlı bir şiir okudum,keskin uçlu kalemi kutlarım,sevgi ve selamlarımla...
bedenlerin kurşunla doyurulması...Zulmün hiçbir mezara sığmaması...Ve,diğer tasvirleriniz insanlık tarihindeki dramların özüydü...Duyarlı ve içindeki insanlığını günışığına çıkarabilmiş,yüreği taşlaşmamış ve ölmemiş ruhların tercümanı olmuş eseriniz...Bir kısa eserde ancak bu kadar anlamlı ve derin olabilirdi insanlık denen varlığın canavar ruhu...hele,zulme uğramışların ruh hallerine ve acılarına hisseden bir yürekle...Bir roman kadar büyük ve anlamlı,duyarlıydı mısralarınız...
tebriklerim,insanlığın üç günlük dünya saltanatı için ne hale gelebileceğini ve acımasızlığını tasvir ederken,zulme uğramış ruhlara tercüman oluşunuzdaki duyarlılığınızı dile getirmedeki yürek güzelliğinizedir...selamlarımla...
Birbirinden etkili üç önemli romana imza atan, Nuriye Zeybek şairimi yürekten kutluyorum; böylesi duyarlı bir yüreğe sahip olduğu ve böylesi etkili yazdığı için...
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.