11
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
1682
Okunma


kafdağı’nın eteklerine kuruldum
gölgemi ışıklarla yıkayıp
saçakların altında kalbimi harmanlıyorum
gelincik sütü sağıyorum dumanlanan gözbebeğimden
ay ışığının dans ettiği maveraya yükseliyor suskunluğum
yalnızlığıma çıldırıyor yıldızlar
sen benim kızıl ihtilalimsin ey yâr!
su akışında kırılıyor geceler
yakamoz topladığım ırmaklardan
akrepler çıkıyor; ateşe yürüyor
ecel rıhtımına demir atmış umudumu
uçmaya hazırlıyor eşsiz yolculuğa
korkmuyorum; düştüğüm firkat ağından
güller deriyorum eksik maviye
yahut kızıl bir bulut açıyor üstümde
ruhumu örsüne yatırıyor
merhametin rengi solgun,
biraz hırçın,
az düş kırığı
son sahne geziyor gözlerimin önünde
saçlarını çözüyor rüzgâr
sensizlik korkuları sarmalanıyorum…
Ey Denizim
ben seni hep aynalarda yaşadım
sonra alıp götürdüler karlı dağlara
geri gelmez mavi defterlerde sakladığım o anlarımız
senin ağustosu yaşadığın yerde
benim gökyüzüm hep seni döner
her mum üflediğimde
gazel olup söz incileri dökülür dilimden
kelimeler kanatlarını sana çırpar
uçup gider dilimin kesilen en kutlu şiiri
o diyarları ardım sıra bırakıp
gözyaşlarımı sağarım deva kapılarına
şimdi bütün yollar ıtır:
Her yanım mecnun gibi süslendi
alnıma sürülen şafakla mehtabım sana hazır
Rüzgâr vedayı esiyor Deniz’im..
nar gibi dağıtıyor seni; kor gibi topluyorum
gözlerinin dokunduğu yerler büryan şimdi
ölüm kol geziyor kadim mısraları
doyumsuz kıyılarında son şiirini yazıyor yüreğim
ve kaderin ağından yürüyor ağustosu
-suları çekilmiş.