10
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
1867
Okunma
Ayağıma süprülen ölü harflerden kurdum bu kenti
Orda dört ölü ve dört ağaç yer kürenin altında
kitaba el basıp ayakalrıyla cesete küfreden maaşlı -
ve ruh(u) satlık ve yasal iti insanlık adına gudretli adamlar-
gördüm havada oksit ve türbülans boşluğu orda öldüm
Bir göç çocuğuydum kuşlar bilir uzun ve esmer
en çok ben severdim Nazımın mavi gülüşünü
ellerimiz şiirdi en karasından ve yara ortak atamız
orda ceviz ağacıydık ikimiz de gezi parkında yanmış iki göz
orda ikimiz de henüz on dokuz yaşındaydık ve yoksul
Ellerime yazdığım ateşten öyküler kanatırken tanrının kitabını
henüz kuşlar vardı o kentte -ağaçlar gülerdi değince kirpiklerin senin
yeşilden lilaya toprak kokardı memleketim sen gene oradaydın
sınır kapılarında hep kırmızıydım ben oysa ve beyaz- biraz da Mezopotamya
ben kürtçe bilmezdim kızardı reşo esmerdik ikimizde...
sonra hep doğuya giderdik ayını otobüsle Renden nasırlar taşırdık
su toplardı göz çukurlarımız- aya ayak basmış gibi ağlardık her defasında
Yüzüme saplanan plastik mermilerden tanıdım bu kenti
süprülen siyah mavi yeşil gözlerden her sabah
Uyanan direnen düşlerinden mor isyanlardan
bir kırmızılı kadının beyaz gülüşünden
Ve korkunun adres değiştirmesinden sonsuza dek...
CC-
5.0
100% (16)