32
Yorum
44
Beğeni
0,0
Puan
2201
Okunma

Kasım ayında siftah eden kar
ardı kesilmeyen dondurucu soğuklar
çatlamış minik ellerimiz
ayakta lastik pabuçlar
minicik cüssemizi güç bela taşıyan
okula gitmekte zorlanan bacaklar
aylarca,
beyaz örtüsünü muhafaza eden sokaklar.
Ne çamaşır makinesi vardı
ne de bugünkü mutfaklarımız…
sıkça gelince akrabalarımız
ne rahattı,
biz çocukların enlemesine yattığı
yün yataklarımız.
Uzun yazlarımız vardı
hiç bitmeyecek sandığımız
ah İstanbul!...
o zamanki halin(m)le
nasıl özlüyorum bilsen seni,
karpuz kabuğundan arabamı
ve memleketimin kiraz bayramını.
Bahçede bir de kuyumuz vardı bizim
tek kaygımız... içine düşme korkusu
yine de güzeldi,
kışın sıcacık olurdu suyu.
solunda, çıtkırıldım dallı şeftali ağacımız
sağında erik ve kayısımız
biraz ilerde,
annemin,
ayva ağacının gövdesine
büyüsün diye bağladığı
palazlanınca da
kestirmeye kıyamadığı tavuğumuz..
Yağmur yağınca üstleri süpürülen
kiremit çatılardan yoksun mahallemizde
rahmet ile dolardı kurnaların kapları,
yumuşacık olsun diye
annelerle, kızlarının saçları.
Her ne kadar kaleme döktüysem de
yaşantımın bir parçasını
o kadar çok ki dahası...
Ya kâğıttan taşanları ne yapmalı?
Ve... sırası mıydı şimdi dedim
tekrarı olmayacak o günleri
sükutun dibine vurup
Hasret ile yâd etmenin....
Oh olsun bana, kendim istedim.....
İşte böyle acırdı içim.
18 Mart 2013 / NÜS
Muhteşem Yorumuyla Sürpriz Yapan -de_soulmate’ye- Kocaman Teşekkkürler...