1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
885
Okunma

adını bilmediğim nice kedi
çilli fotoğraflar arasında
bir de baktım yoksun sen meğer
ne kadar acı
ünsüzler caddesinde eli sidikli adem kokoreççi iken
şimdilerde mektepli, mektepsiz herkes vatan, millet, yâr şairi
umrumda değil
umrunda olmamalı
bir telefon kadar yakınken artık her ölüm
mutluluk uzayda tanımlanmalı
içinden nasıl geliyorsa öyle tabi
ancak saf olmak af etmek değil merhametsizleri
otursam sabaha kadar, ortalama bir beyaz kağıda
bin kez yazabilirim ’seni çok seviyorum’ diye
ancak bununla yetinmemeli
yazdığını sarmalı gözler
dua etmeli
diyebilirim ki en azından kendine akıllı olmak da güzel
ses çıkarmamak çoğu zaman
horozlar, şimdi anlıyorum ki en azından özlemleri deşmiyor topraktan
nedense tüm insanlığa dağıtılamayacak kadar küçük yüreğimle
anlamak istiyorum
derkenara yapışmış rengarenk bir sümük misali yaşamak
kurtulmak istiyorsun, çok geç, kuruyor ölümün
kırık camlar, çay, üzüm, makas, film, kitap, uçak,
en çok da aynada ikimize baktığını hayal edebildiğin an
sevgileniyorsun
öyle de olsa ben aynada kendimi görmekten nefret ediyorum
kansız kalmış bir kadının oğlu olarak, ş ah damarına geçirip azı dişlerimi
içiyorum cefanı
sen bile bilmiyorsun hâlâ bakır ve güneş tanrısının ne manaya geldiğini
bilmeyeceksin de
ve şal düşecek aramızdan
birkaç çilli fotoğraf eklenecek kitaplarımın arasına
sonra kabul edecek misin göğsünü gere gere, ne kadar da güzelsin
iltifat edenin ben olmadığımı anlayınca
ah şu gurur
şahıyla vah eden tek canlı insan olduğu müddetçe
kanbul gözlerimdeki yaralı geyiklere