38
Yorum
39
Beğeni
5,0
Puan
3476
Okunma

Ve izbe bir gece,
Çağırdı adamı katran rengi sinesine…
Karanlığı delercesine,
Uzayın kara deliğinden girercesine
Yol aldı adam…
Yürüdü çağrının geldiği sese.
Buz gibi ruhunun üşümüşlüğünü,
Alev almış, yanan bedeniyle ısıtıyor,
İsyan halinde Asi’ye gidiyordu.
Sıcak bir kış gecesini
Ruhunun derin buzulları soğutuyor,
Uzaklardaki soğuk iklime göç eden beyni,
Aradığı ışığı bulamayınca,
Karlara saplanıyordu yoklar diyarında
Ve ağır yaralıydı.
Düşe kalka indiği,
Ayakkabılarının boğulduğu sularda,
Tenine vuran damlalar gözyaşlarıyla buluşuyor,
Buhar olup uçuyordu korlaşmış bedeninden.
Kim bilir hangi buluta karışacak,
Hangi uzak iklime kar olarak düşecekti?
Belki O’nun yanağına düşen her kar tanesinde,
Adamın ten kokusu ve gözyaşları olacaktı.
Gün ışıdı,
Düşüncelerin yoğun saldırısı altında…
Sırılsıklamdı
Ve gözleri gibiydi artık teni.
Utandı,
Issız kalabalığa karıştı.
Uyuyamadı evinde.
Beyaz tavanda izlediği korku filminde
Asi, zeytin yeşiliydi ve ters akıyordu.
Çağırıyordu…
Gündüzün zehir renginde,
Asi’nin çakıllarında buldu kendini adam.
Aradı sevdasını isyan sularında.
Ruhu derinlerde boğulmaktaydı
Ve Asi ilk kez hıçkırmaktaydı.
O an, yüreğindekileri mırıldandı
Ve damlaları derin sulara bıraktı.
Asi boşuna ters akmamış,
Kim bilir neye isyan etmiş…
Asi boşuna zeytin yeşili akmamış,
Kim bilir hangi yeşil gözlere hasretle
Yeşil yeşil yanmış da yanmış.
Suskun ve derin isyanda,
Asi’deyim her an…
Denize dökülmeyi öğreniyorum ondan.
Asi getirecek seni bana
Ya da götürecek beni sonsuza.