1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
854
Okunma
Utanç Saati
Eskidiğini görmek hiç eskimezlerin
Aynasında asılı kalmış bir çift göz sanki
Baktığım her yerde ellerinin oyunbozanlığı
Tarih neyi hatırlatır, neyi unutturur ki
Sevişmenin artığıdır insan –kendi kilidinde –
Bir dili olsa yaprakların
Yağmura söylerler ne kadar ezildiklerini
Şimdi yorgunluğa döşenmiş bir kapı
Açmaya mı mecâl, çıkmaya mı heyecân
Hangisidir rûya, hangisidir hayâl
Geciken cumartesi günleri gibi kokunda su var
Gün gelir anlatılır anlatılmaz denilen her hâl
Üşenir zaman –üşür kendi başına –
Gecikmişim kendime sen gelince
Ötesini istemişim bizden sen bizle
Siz orada bir uçkur kuyruğunda talihsiz öpüşmüşsünüz
Öyle demişsiniz bir gece
Artığı olmuşsunuz orospuluğun yalnızlığa gelmişken
Orada duran, orada dursun artık demişim –kendimce
-Şahlandım acıyla bir ölümü daha geçmemek için
Sesini duydum başkasına değen sesini
Öyle güzel vücudu vardı ki gözlerinin
Bakışına şahane giyinilmiş yeni heyecan
Beni öldüren o garipsi ân!-
Kadınları solduran güz
Adamları saydıran hüzün
Ah bir de küçücük bir çocuk gibi yüzüm
Sevişmeyi öğretmesinler bana!
Evleri gezdikçe insanları gezdikçe
Melekût ceplerimde insaân bayrakları birer isyân
İçimden gelen, kırmızı mezar, hakkımı isterim sizlerden
Utanç saatim; sevgilim, nasıl da dolanıyor yüzün yüzüme.
Payanda
5.0
100% (6)