7
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1929
Okunma

Gökyüzü var mı ki olsun düşlerin tozpembesi?
Soluk benizli güvercinlerin gagalarında ki öfkeydi
Gökyüzünü katrana boğan çığlık
Zira güneş dedi gök
Yer dedi Dağ
Gece dedi
‘Ekinlerden başladılar vurmaya’
Gencecik yıldızlar bir bir söndü
Sonra Munzur’un yamacına sis çöktü
Damardan çekildi kan
Bir ömür zemheri esti rüzgâr an be an…
Paramparça cesetler yükselirken göğe
Bulutlar düşürdü çiğ tanelerini gözlerinden kara haber
Çeyizlik gelinler aynı yürek lekesinden tanıdılar selvilerini
Sesi soluğu kesilmiş bedenlerin etrafında fır dönerken adımları
Üveyik hıçkırıklarını toprağa gömdüler çaresiz
Gözyaşları üşüdü eteklerinde
Sabır el aman yas’a durdu
Gayrı
Sabrın vatanı yoktu
Ki olsun sokağı
Olsun göğü güneşi
Işıklı penceresi….
İşte o vakit sus geldi dengbejlerin acı kokan nefeslerine
Sus geldi bıyık altı dudakdeğmez cümlelerine ozanların
Ellerinde ki kopuzla kardeşi kardeşe vurduran ihanete veryansın etti meddahlar
Bıçkın kederler edindi kaçkın yetilerine âşıklar…
Ve ses gitti belinden kırıldı şiir dar vakitlerde
‘Hiçbir sabah aydınlık olmayacak artık’ dedi şairler
İlkyazdan medet ummayacaktı hercai menekşeler
Ve aykırı uçlarında uçurumların yaprak yaprak ölümü solumayacaktı
K/ana ağıtla boyanan gelincikler…
Analar elleri göğsünde eşiklerde gezdirirken süt kokan yetim bebelerini
Sırtlarında ki ölçüsüz kamburun acizliğiyle
Unutup yoksulluğu
Fitne fesat cambazlarının oyunlarından kaçıp
Yüreğe zehir soluklarla yitiğini ünlediler sessiz sedasız
Ayrılık oğul oğul eserken gömülüyorlar yaşarken iç kuyularına…
Ve gelinler siyah yazmalara bürünüp
Deştiler ciğerlerini amansız zılgıtlarla
Bir ince sağanak yağdı o vakit açılmamış gonca gülün döşüne
Titredi otlar titredi yer gök
Kesildi sütten sevda tohumları
Ve gözleriyle ittiler yazılı yazısız eğreti taziye imlerinin
Çiğ duran hallerini…
Dirense karanlık kurşun kurşun seslerle dökülüyor suretlerine
Dursa çocuklar başak başak büyümüyor al tenlerinde
Vurulurken hırsın ihtirasın gergefinde gün yüzlü tazecikler
Suya veriyorlar isyan kokan nefeslerinde ki külleri
Oysa
Suyu tükendi ırmaklarının
Kaynağı kurudu dallarının
Vay vay vay…..
Bin yıldır bir diken durur anaların yürek boşluklarında
Usul usul sızlanır kaidesiz meczup bir ahla
Usul usul kanar hücrelerine hasrete gamlar
Dillerinin şiveli-şivesiz kemiğinde yaslı bir ülke ağlar…
Kirlenmez seslerinin buz kesiği harfleri
Ölüme terli dualar avuçladıkça….
Be hey nüshasız fikir
Yaşarken ölümü anlamak dumansız bacalarda
Tebessüme kement atmak değil midir bir ömür?
Kanlı bir zemheri ağlar başuçlarında
Tüm pencereler mezarlığa bakıyorken
Cehennem dolanır gözyaşlarına…
Derdo derdo
Silindi türküleri taş duvarlarda
Binlerce sin’in sessiz ezgisi kaldı boş avlularda
Rahmet rahmet yağan
Yağmurun siyah sağanaklarından…
Ve yırtılmış kimliklerden geriye soğuk bir mermer kalır
Ahı mesken ettikçe dillerinin örsünde
Büyür uçurumları anaların özleme dair
Ünlemler mayınlanırken suretlerinde
Son nefes figan
Yağmur gözyaşı
Alın hareli olur…
Gök yok
Deniz yok
Mavi ne ola!