9
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1880
Okunma

Güneşle açardı gözlerindeki çiçekler
Hülyalı sabahlar sarılırdı açık pencerelere
İnce tüllerden sızar eser girerdi odalara
Yüzde bir tebessüm, cam kenarı hayallerin eşiliğinde...
Çalardım kapını avcumda akşamdan kalan toplanmış yıldızlar
Yoksun diye eşiğinde titrerken ayaklarım
Parmaklarımda paslı bir pranga , dokunamazdım fotoğraflara
Yokluğun deniz olur, yosunlarda yüzerdi gözlerim ...
Antik bir kentin harabe sokaklarında gezinirim
Yıkıntıların arasında kalır ruhum sancısında
Hicran nakaratları eski bir tiyatro sahnesinden yankılanır
Yalar geçer geçemediğim eski ayak izlerin emerdi sesleri
Donar kalırdım bir baharda, bir de olmadığında zamanda
Yüzü asık, yüz asırlık yalnızlığındaki odalarda saklanırım
Sunağımda adak olan nasırlaşmış bir yürek sus pus
Rüzgara takılır ıslığımdaki adın, ıslakça
Çiğ tanesi olur dökülür, bir açelyanın kökünde can bulurken
Fırtına koparan yanların yelkenlerimi kırardı vakitsizce
Bir uçumluk kırık bir serçe kanadı kanardı çırpındıkça
Çırpınanlara eşlik ederdi mavisindeki deniz...
Sallanırdı yer, sallanırdı tüy kalan ten, sallanırdı eller
Bir ileri bir geri geçip giderken mevsimler
Takvimler bağ bozumu zamanlarda kalırdı
Tuzlu bir sarı sonbahar kuruturken yaprakları
Birlikte gazel olur dökülürüz kurusundan toprağa....
Tozlu dudaklarımız buluşur kırk ikindisinde dökülenle ıslanırken
Biz hep öpüşürüz eskiden kalma sarılışlarımızla/şarkımızla
Kanayan ellerimizde vuslatlar büyütülürdü
Aktıkça gözler, büyüdükçe özlem, külümüzle doğardık ikimiz...
5.0
100% (10)