7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1743
Okunma
‘ ve son perdelik bir facia gözlerinin
altında kalıyorum
sonrası sesizlik…’
tragedya
I
ve perdesi açıldı uzunca bir aradan sonra
o köhnemiş sahnenin
hamletin elinde yine bir kafatası!
perde bir:
_olmak ya da olmamak_
bütün mesele bu değildi aslında
seyircisi de bizdik hamleti de biz oynadık
ve şekspir ağladı trajikomik yüzlerimize
ağlamaklı bir hamlet geçti üzerimizden
perde iki:
_ophelia’nın dramı_
ikinci perde diye bir bölüm yok aslında
ben uydurdum ama sen yine bağrıyordun taşlara
_unufak bir taş ki kırılgan
bir karabasanı içinden söken suflörün olmasa da
beyninde karıncalanan beni sahneye çıkardın dilinin en acı yerinden
ben ki sessizliğe ikinci bir yama
haykırırken gırtlağına takılan hıçkırık
ve dram tadı
yaşamadıysak en kötüsünü bile
oturup kendimize ağlayalım
diz çökelim bedenlerimize
kendimiz ağlasın sonra da
bir kediyi ağlatalım
ve seni beyaz
beni siyah gören köpeğe
renkleri anlatalım
renklerin en kötüsünü damlatalım tabloya
içimziden birer parçayı
bir masa bir sandalye ve eğik çizgileri olan natürmort
evet!
benim odam duvarları sisli bir turuncu
ve kübizm kokan leşler
beyaz bir boğa ve duygulanan bir at
beynine ışığı yağdıran kadının melodramı
ey Salvador!
saatleri eritmenin ne anlamı vardı?
benim gördüğüm bütün saatler eriyik zaten
buharlaşma derecesinde kör bilhassa
bütün gördüğüm saatler soğuk bir portre
çöplüğe atılmış bir cenin
zaten duvarlarım saati kaldıramaz
altımda bir yastıkla dünya turuna çıktım
zamana piçlik satarak antikacıdan
ve yastık yüz kilometre yukardaydı
sıkıca tutundum pamuğuna
avuçlarımla buruşturduğum hayallerimin
benim hiç hayallerim kırılmadı
_ hayalkırıklığını ben doğar doğmaz doktoruma armağan etmişler_
ve düştüm yatağımdan
ama ayaklarım havadaydı hala
hissetmiyordum parmaklarımı
uyuşuk bir eroinman sessizliğine gömüldüm
_kendi toprağımı kendim atarım üzerime travması_
uyanıkken bu galiba uyumak
ve perde üç:
_tragedya küllerini topla!_
odamın tabanı antartikaydı penguen desenli
dünyanın en kuzeyini yaşıyordu ayak tabanlarım
ve tel örgülü beyaz pencere
_sıfatları sevmiyorum ama bembeyazdı işte-
önünde eğilen gökyüzü yatağım
sırtıma nakşettiğim yatağım
martılar utancından çöllere kaçtı ve
kafalarını toprağa soktular
devekuşu serçeye inat uçabildi ve nihayet
bir direğin tepesindeki bütün yuvaları yaktı
ayı kemiren baykuş gözlerini unuturcasına bakakaldı
işte böyle bir yatak
ve tragedya küllerini topla yatağımdan!
BIKTIM SENİN ATEŞİNDEN
BIK-TI-M SEN-İ-N AT-EŞ-İN-DE-N
yeter yaktığın ellerimi
bu kaçıncı bertaraf edişin yüzümdeki alemi
yine de seviyorum ateşini
sigaramı yakıyorum en azından
bilmiyorum hatırlıyor musun perdeleri
ilk ünlemimi kafatasından sonra koymuştum
hani hamletin elindeki
ikincisini içten bir evetin sonuna
hayır der gibi bırakmıştım hatırlıyor musun
ben hatırlıyorum yıldız avına çıkan çocukları mesela
bulutlardan geyik yapanları
toprağa sırtını verip yapışanları kökleşenleri
hatırlıyorum işte arkandan hiç koşmadım senin değil mi
bir çocuğun annesini aradığı gibi kaybolmadan
hani ağlayan çocuk tablosu vardı ya
iki damla gözyaşı yağlıboya bilirsin
seni o çocuğu düşünerek yaşıyorum
_o tabloyu bir kere gördüğümü söyleyeceğim_
ama son gördüğümde gülüyordu bir kere görmüştüm çünkü
beni üzmeni hayal ediyorum da ağlatmanı
nasıl ağlardı bir martı bilmiyorum
_bir martıyı ağlattın sen_
sayfaların eşiğinden dönen kahramanı
belki de bir hataydın sen
yaptığım en çok hata
su içmek gibi
doğal bir hataydın nefes gibi
alıp vermek gibi
yanardağın eteklerine kurulmuş köy vaziyeti
ve lunaparkta dönen balerinin gözyaşları
milyarlarca kenenin kanımı emmesi gibi seviyorum seni
perdesi olmayan bir tiyatro gibi
notası olmayan bir şarkıya sol anahtarı ilan ediyorum seni
bütün notalarına es bağlıyorum
_ve tragedya küllerini topla sevgilimden_
……………
perde dört:
_? Nedir bu soru işaretlerinin beynime hançerlenen perdesi_
evet ben sana güneşi hiç anlatmadım değil mi
juliet’in romeo gibi davranmasını ya da
romeo’nun sokak maceralarını çalıştığı evden kovuluşunu
narkozsuz beyin ameliyatını anlatmadım değil mi
ve diğer yerlere sürülen gereksiz neşterleri
artık herkes romeo ve juliet!
soykırımdan kaçan herhangi bir halk topluluğu silüeti
oysa soykırım ellerindeki bir damla terdi
beni soykırmanı emrediyorum haykırmanı
ferhatla şirine yağıtmanı ve dağlarına…
eskisi gibi değil hiçbir şey
yalnayak dolaşanların nal sesi çıkartmasını sevmiyorum
yağmurdan mülteci kaçışları doluya
fotosentezi karanlıkta hiç sevmiyorum
soğuk bir çay demliyorum gözlerinde
demleniyorum gözlerinin közünde
_galiba seviyorum gözlerini_
hepimiz birer oblomovuz demişmiydim sana
. …..
UTKU KAYGUSUZ
(bir martıyı ağlattın sen/KÜÇÜK İSKENDER)