13
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
1843
Okunma
1-
nirengi kalmamış ömürlerin resmini çiziyor Annem
âsuman gözyaşları renk renk akarken
şüphesiz yumacak gözlerini
nefesiyle kurutup boyayı
nal
ve çocuk
ve çivileri şakaklarında
aşağı mahalleyi iç güden
iç güden yüzyıllık hırıltılarla
bu talan bu (k)anırtı
ur-ilik boşanmışlık
bağrındaki ağrısı karanfili solacak
yalın unutuluşla akıbet çizecek
can şafağında
2-
güneşi ölgün doğup çıkardı
hep çıkardı
üflediği kırmızı
nefesini kesip
çıkardı ur-başından
hâki ellerinden düvel kanı akıtırdı Annem
rüzgârın ayasına kapaklanmış sicim koku
oğlum diye ağıtları servi dibinde
sonra
bir kazağın akkor (n)akışına
örülürdü yalnızlığı
bu bahçe
bu seyir
ve
kalakalmışlık
3-
menzile kadar izler oğlunu
henüz balta girmiş yangını
tozlu ve illâ karanlık
zindan seslerinde ulur istanbul
asfaltı yağmur ve çekiç vuruşları-duyardı
açıldıkça yayılırdı
varlığın ve hayatın yufka direnci
kurulur oğul veren o korkunç barikat
bir sade
bir küçük
ve
bir karşılamışlık
4-
ayaklarından tutup sürüklenerek
bir akşam sofrası koloçan etmeye gelir
pencerelere boşalan renkler
Annemi
sıvar kepenkleri
ve köpeklik bağları İstanbul’un
giyilmemiş güveylikler (gibi)
her kavşağında
alevî şarap renge asılmış
sallanan siyen nedir
bu hayat
bu şehir
ve
artakalmışlık
5-
hâlâ
akşam mı çalınıyor
pîr´in kemikli tellerinde
alp-agut toprağı atlı
ömür ocakları yanıyor
sürülen izlere
düşüyor İstanbul
asfaltının sivri farları
kaçak ışıkla buruşturmuş yüzünü
ve çatı katlarını
gömülürüm diyorsun
biliyorum Anne
yüreğinde kıyılmamış gömülerin
alacalı aydınlık.