Okuduğunuz
şiir
12.3.2012 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Son Taşı Günahı Olmayan Atsın Azize
Bir Gün Azize’ye "Gel kaybolalım... Kaybolalım ve bizi bulamasınlar!...Kaçarak ve saklanarak değil; Ortaya çıkarak gayb olalım!" dedim.
Ama Azize kaybetmeyi seçti.Elindeki her şeyimi kaybetti Sonra da ellerini...
Öyle çok aradım ki onu. Ülkemde çocuklar büyürken... Azize yanında hayatımı da alıp gitmişti.. Şimdi karşımıza haya/t değil tecavüzler çıkıyor.
1) Cehennem ateşleri Pozantı’yla tutuşturulurken Azize’nin yolu cennetten geçsin diye oturdum bir kızla büyüdüm! Annesiyle büyüyen kızların saçlarına ay yaşlar basarmış! Babasız büyüyen kızlarınkine ise ayyaşlar...
Büyüyünce gözlerini gözlerime bir düğme diye dikip "Nereye gideyim baba" diye sordu bir gün
"Sen hayata aitsin Git, istediğin yere git kızım Git hayatı çalınmışlara... Yaşa, sev, çoluk çocuğa karış Benim bilmediğim bir yerde de öl! Sen bana değil hayata aitsin çünkü... "
diye yırttım verdim gözlerimi ellerine!
Azize... Senin yırtılışını sakladım. Bir yaprak koydum önüne resmin diye... Solacak ve düşecekse de kendi dibine düşer en azından...
Plastik aşklar dünyasında yapraklar yapmadır. Bulaşmasın insan eli değmiş hiç bir kalbe diye -O kadar yapma demiştim halbuki. ... sana, o kadar!-
Şimdi sana benzeyen bu kıza verdim gözlerimi. Artık kimin sen olmadığını bile bilemeyeceğim Azize...
2) Ah Azize, senden sonra kimin hayatına eşlik edebilirim ki? Konak’ta mumlu bardaklar sattığım ellerime ağlayan bir köre hayatı sordum: "Hayata bakılmaz, ellerinle tutamazsın" "Gözlerinle göremezsin Bırak herşeyi Bırak Sadece derin bir nefes al Tarihe ilerle" dedi.
Ah, insanın gerçek tarihi yaşanmamış olanmış Azize "Unutursan intikam olur, hatırla" dedi "hep!" "Hatırla... Hatırlamak öldürür" dedim.
Bunca hatıra bir silaha dönmüşken Ah Azize... Tetiği olduğum bir topallayışla iniyorum şimdi unutuşlar mahzenine...
Her yer karanlık! Herkes karanlık!
Kaç el sıkıp ta kafama ölmediğimi bilirim Ölmüyorsa bir insanın içinde diğer insan Ölsen de içinde bir can hala nefes alırmış, İçime seni çekerken burun deliklerimi çatlatırcasına Dışıma da öyle veriyorum kendimi ciğerlerimi kusarcasına...
3) Bir zihin yerinden kalkmadan beden nereye gidebilir? "Hicret et" diyorsun Azize! Götürebildiğim sadece bedenim "Geride kalan aklıma sen sahip çık Allah’ım" Bunca mültecinin ortasında Karısını özleyen bir Afrikalıya yüzünü soruyorum. -"Dünyanın en güzel siyahı" diyor...
Utanıyorum tüm beyazlardan... Devletlerden ve ellerimden...
Kumkapı-Kurtuluş arasındaki esnaf lokantalarında ömrümüzü veriyorlar tabakta Polislerin Travestilerin ve Mültecilerin arasında Azize Oturup ömrümüzü yiyoruz.
Şimdi ezanları okunan bir İstanbul’dan Şam’a kadar koşup Bütün zindanlardaki erkek çocukların annelerine Kocalarınıza kiraladığınız aklınızı başınıza alın çocuklarınızı ve kesin saçlarınızı ve toplayın şehirlerin ortasında Yakın! Babalar da bıyıklarıyla beslesin ateşleri!
Bu taşeron İstanbulcehennemine odun olan Anadolu! Sen dağılmadan dağılmayacak kalbimin Rabbi... Rabbim yanıyor şantiyelerde,
Allah’ım Allah’ım sana inandıkça her yer çil çil cami Her yer kimsesiz gariban ve burası mı sana kılınan secdeler? Al alnımı geri... Taşıyamam!
Secde özgürlerin işidir... Köleler secde etmez; isyan eder! Şimdi yeryüzünde okunan tüm ezanlar Allah’a çekilmiş kılıçtır! Bize şehirleri tutacak elçiler değil, bize şehirleri yakacak Peygamberler gönder!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
"Gel kaybolalım... Kaybolalım ve bizi bulamasınlar!...Kaçarak ve saklanarak değil; Ortaya çıkarak gayb olalım!" dedim.”
Süre süre ayaklarını, sürte sürte kirpiklerini nemine; bir başına kalıp bıraksınlar ister kimi zaman insan kendini. Gözlerinin nereye baktığını sormasınlar diye kaybolmak ister. Sesler olmasın, kimsecikler olmasın.
Çığlığı nefesini kesiyordur ama göremezsin, görmediğin için de suçlama kendini. O senin gibi konuşamazdı, ağlamayı da senin gibi bilmezdi belki…
“Ama Azize kaybetmeyi seçti.Elindeki her şeyimi kaybetti Sonra da ellerini...
Öyle çok aradım ki onu. Ülkemde çocuklar büyürken... Azize yanında hayatımı da alıp gitmişti.. Şimdi karşımıza haya/t değil tecavüzler çıkıyor.
Ölümün tadı bıçak ağzında değildir her zaman, değildir.
Pozantı’ya sürme şair, sürme!
“Babasız büyüyen kızlarınkine ise (ayyaşlar)...”
İnsanoğlu’nun bâzıları ya da Âdem’den gelmişlerin bâzıları – çok farklı - dört yanı buzla örülmüş bir kafeste yaşarlar. Korkarak, kaçarak… Gücü yetmezler yapar böyle “bana dokunmayan yılan” deyip umur ile uğraşmamazlık etmek değildir dertleri. Sonra duydukları, biraz zorlayarak gördükleri…
Dışarıdaki hayat seyirlik mâdem ya içimizdeki nedir!!!
Çoğu zaman ölümlük, inan!
Şâir, bir mevzuu deyip bir karartıda yakmış kalemi ki utana utana ay arayışlarının ümitsizliği dolup gözlerinde akmakta.
“Büyüyünce gözlerini gözlerime bir düğme diye dikip "Nereye gideyim baba" diye sordu bir gün
"Sen hayata aitsin Git, istediğin yere git kızım Git hayatı çalınmışlara... Yaşa, sev, çoluk çocuğa karış Benim bilmediğim bir yerde de öl! Sen bana değil hayata aitsin çünkü...
diye yırttım verdim gözlerimi ellerine!”
Bölük pörçük okunmaz bir şiir bilirim; peki parça parça dökülür mü kâlb sayfanın ortasına? Yutkuna yutkuna okuyarak tek tek harfleri, yolum bir an evvel aşağılara varsın istiyorum. Hemen sonu gelsin şiirin hemen olsun bitsin. Neden peki, okumak zorunda mısın ki? Değil .. Okumakla değil derdimiz, derdimiz okuyamamışlıkla!!! Okuyamamışlarla yan yana yürüdüğümüz yollarda, gölgemizden daha çok gölgesizlerin yakarışlarına bakıyoruz.
“Yakın bizi”
Diyorlar.
“Vurun öldürün, asın!!!”
Asılmalı!!!
Asılmalılar!!!
Kimin umurunda! Kutsallıklarımıza oligarşi etiketini yapıştırıp hiyerarşilerde zenginliğin, ufkun aydınlığı peşinde sürüyorlar. Post- demekten moderniteye varmıyor dilimiz. Çağdaşlık, uygarlık… Böyle mâsumlarla, mâsum görünen ninnilerle uyuşturuluyor dünya – cemiyetler-. Birkaç gün öncesinde bir gazete sayfasının haberine çarptı gözüm. İngiltere diyordu ya da Hollanda mıydı(?) Bir mevzuu için kapatma davası diyordu. Hukuki düzene takılıversin aklım, cinnetlik yerinde göğsü sıkıştı ruhumun…
Pozantı günah keçisi diyebiliyorum sadece, sana bana vakit kalmasın diye ötelerini düşünmeye…
Sonra suları çekiliyor kıyılarımın vurarak kıyıya yıldızlarını. Diyorum kendi kendime: boşver Azize, gerçeklerden bize ne!!!
Aklıma düşüyor şâir, dur diyorum yine. Dur!!! Lâkin çıkıp konuşsak ya yobaz olur adımız ya militan ya terö.. devamı neydi bu kelimenin, yeri mi şimdi unuttum demenin..
Ama Azize! Şâir’in de dizelerin bir yerinde dili dolanmıyor mu göğsünde tıkanmış hıçkırığına? Demiyor mu:
“Bize şehirleri tutacak elçiler değil, bize şehirleri yakacak Peygamberler gönder!”
Biraz öncesine takılıp:
“Allah’ım Allah’ım sana inandıkça her yer çil çil cami Her yer kimsesiz gariban ve burası mı sana kılınan secdeler? Al alnımı geri... Taşıyamam!”
Azize, belli ki nefesi ağır geliyor canına şâir’in; belli ki ölümlerde nefeslenip ölmeye dua ediyor dili döndüğüce. İnsan kimdi Azize, kimdi? İnsanoğlu’nu Âdemoğlu’ndan ayırdıydık ya evvelinde, bu soruyu kime sormalı sence kime? İnsanoğlu demeye varmıyor dilim. Âdem dersek ne dediğimiz daha kolay anlaşılır belki de. Ağıdın aynı sözlerini bir daha dinleyelim mi?
“Bize şehirleri tutacak elçiler değil, bize şehirleri yakacak Peygamberler gönder!”
Güvercinlerin, örümceklerin hani siper oldukları kara parçası vardı ulu’ların yurdunda. O cana, canâna “medet” deyip gelenleri vardı. Giderken de bize öğüdünü bırakıp gitmişti hani…
Âdemoğlu bugün ay’a uzay’a gidiyor ya hani sonra benim ve senin aklının alamayacağı kadar karışık işlerde çok başarı deniyor ya yapılanlara…
Evet Azize, bunları yapana akıllı denir değil mi, hem de zeki de denebilir. Benim senin aklın olmasın öyle afilli, dünya kendini dönebilsin yeter ki ve demesi gibi Ebû… “benimle dolsun cehennem, kimse değmesin o ataşa”... Şimdi ne demeli Azize ne demeli? Onlarca binlerce kez gönderilmedi mi peygamber? En sonuncusu da ardında bırakmadı mı kâinatın sırrını ve şahit değil mi Hakk’a misk-i amber!!!
“Bize şehirleri tutacak elçiler değil, bize şehirleri yakacak Peygamberler gönder!”
İşte Azize, kıyâmet sebeplerimiz bunlar, yeni peygamber sebebi değil… Azize, okumak demiştim ya.. Ayşegül sirkte serisini hatırlıyor musun? Biz sökebildik mi sence… Biz de bir şey bilmiyoruz Azize, biz de bilmiyoruz inan. Bize öğrettiklerinin neden tersinde kulaç atıyorlar onlar neden! Niye Azize, niye sahip çakamadı çok zeki milletler kendilerine…
Yalan Azize her şey yalan! Kimse güçlü değil, kimse dürüst değil!!! Bak yine yerinde ne demiş şair:
“Kumkapı-Kurtuluş arasındaki esnaf lokantalarında ömrümüzü veriyorlar tabakta Polislerin Travestilerin ve Mültecilerin arasında Azize Oturup ömrümüzü yiyoruz.”
Yemek sorun değil Azize, ömrümüzü yiyorlar demek de! Yediğimizi bilip de izlemektir çeken ipe!
"Hicret et" diyorsun Azize! Götürebildiğim sadece bedenim”
Bir topluluğu izliyordum o dakika, dünyanın en kalabalık yerinin en kalabalık hâli. Onlar insan işte, insan onlar işte! Buradaki gibi haykırırken gece -ağlayıp yıldızlarına-, insanlar oracıklarda emanetlerini kusmakta. Böyle işte, dünya kendini böyle dönmekte.
Azize, bunlara dövünmek ağlamak da yakışmaz kimseye bilin – biliyorsun- değil mi. Yine şair demiş ki:
“Şimdi yeryüzünde okunan tüm ezanlar Allah’a çekilmiş kılıçtır!”
O ezanlar, selâ okunmadan önce ıslah ol çağrısı değil midir Azize?
Ben çok yorgunum Azize ve çok güçsüz.. Ve çok câhil. Seninle aldıklarımızı hakkıyla saklamayı umit ederek gidelim Azize, herkes kendi dünyasının hükümdarı olmanın peşinde ve ne benim ne de senin kılıcı bıçağı yok cebinde. Zaten onu da öğretememiştiler ya Azize, ağlama; daha kaç dünya gelecek ki güllü çiçekli de gidiyoruz diye ağlayalım…
Ve son olarak Azize:
“Plastik aşklar dünyasında yapraklar yapmadır.”
Bu naif cümle.. Bu günahsız, ak cümle. Bu dürüst cümle.. Hangi aşk, hangi yaprak, hangi dünya..
Burası çok ağırdı Aziz’im..
Ve şimdi suyun dibinden çıkmak istiyorum yüzeye, nefessizlik değil şikâyetim; ben gerçekten öyle böyle hisseden değilim…
“Peki beni şimdi kim affedecek? Öyleyse ilk taşı sen... Son taşı ise günahı olmayan atsın Azize !”
Sanat adına hep toplumla ilişikli sorular çıkıyor bu ara sınavlarda. Sanatçı nedir ve genelde doğru şık "topluma ayna olabilecek eserlerin yanında bir de toplumun aynasında durup ağlayanı veya güleni oynayabilen" oluyor. Şiirimizde tam da bunu görüyoruz. Bugün Kuzey yarım kürede oturup güneye ağlayabilen ya da mutluluğuna ortak olup ışıklarını yakabilen kişi gibi... Bunun için, çalışmalarını paylaştığı için Şâir'e teşekkür ediyorum.
Ve...
Bu sayfanın dizeleri, harfleri hep kitâbelik düşüncelere iter beni. Saatlerce tek bir dize üzerinde düşündüğümü hatırlıyorum. Tabii düşünüp düşünememekle derdim yok benim, sadece kalemin ne kadar sorguladığını görmek etkiliyor. Aziz.. Azize.. İnsan dediğimizin her zaman yoktur içinde bir konuşanı. O sesi duyabilene ne mutlu… Kendini duymayan beni niye duysun ki, kendini duymayan sırat’ın sebebini nasıl bilsin ki… Yukarıda dürüstlüğe değindim, çünkü yazdıklarımda o kadar da dürüst değildim. Eksik söylendi her şey. Kalabalık olur diye kesmedim sözlerimi, haddim değildir dedim kırmak Âdem’in kâlbini…
Ağrısını çekebilecek kadar güçlü olabilmek, bâzen okumak titretir derim ama yazmak yaşatır ve can havliyle suya batırmak ister yüzünü gözünü.. Su’dan nefes alınır çünkü…
Ümidi öldürmeden yaşamayı bilmek bile yeter zûlm’e…
Şiir için kelâm etmek gibi bir gafta bulunmayacağımı söyleyerek noktalamak istiyorum. Ve kelâmınızın dâimini dileyerek:
Şimdi suya gitmeli, ölümlülerin türküsünü söyleyerek.
**Havin_** tarafından 3/13/2012 10:44:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kalem ne kadar yakışıyor bu mısralara...He dolu hep derin...Yetmemiş yine kelimeler..Beyaz kağıt su gibi içmiş sanki... Tebrikler, defalarca okudum...Slm ve dua ile..ESRA
Kumkapı-Kurtuluş arasındaki esnaf lokantalarında ömrümüzü veriyorlar tabakta Polislerin Travestilerin ve Mültecilerin arasında Azize Oturup ömrümüzü yiyoruz.
Şimdi ezanları okunan bir İstanbul’dan Şam’a kadar koşup Bütün zindanlardaki erkek çocukların annelerine Kocalarınıza kiraladığınız aklınızı başınıza alın çocuklarınızı ve kesin saçlarınızı ve toplayın şehirlerin ortasında Yakın! Babalar da bıyıklarıyla beslesin ateşleri!
Bu taşeron İstanbul cehennemine odun olan Anadolu! Sen dağılmadan dağılmayacak kalbimin Rabbi... Rabbim yanıyor şantiyelerde, ___________________________muhhteşem di!
Yani bu ülkede çocuklara karşı rejim içinde bir yönelim var. Jenosit kadar tehlikeli bir yönelimdir bu. Korkarak büyüyen bir çocuk gerçeği var. Karakol kafasıyla büyütülmeye çalışılan bir ağır insanlık suçu var.
Değil insana taş atsınlar, panzere taş atsınlar, cam kırsınlar insanın yüzüne karşı durup tükürseler dahi çocuklara uygulanacak tutum ve yöntemler böyle olmamalı dedirten cinstendir.
şiir kendi sesinden ses olup vicdana akıtıyor enerjisini...saygıyla
Akşam film gösterimi vardı oyuncu ve yönetmenleri senaristi film sonrası bir söyleşi yapıldı filmin yönetmenine benzettim sizi ...
Bazen şiirden ne aldığın o kadar önemli oluyor ki tıpkı şu anda içinde bulunduğum anlayış gibi nerelere gidiyor insan daha önce hiç bilmediği duygulara görmediği ve göremediği mekanlara bu hakikaten çok severek okuduğum bir sayfa oldu teşekkürler ...
"çok da demlenmeden,yine de yüreğinde bir sızıyla alemi dolaşan şiire saygıyla!" diye başlamak lazımdır bu kelama.demlense muhakkak rengi daha da olgun olacaktır...demlense bu şiir mesela benim için en güzel şiirlerden biri olacaktır...demlense mesela az daha,neredeyse son zamanlarda okuduğum en şairane şey olacaktır... hani demlenmek nedir ,onu da tam bilmem...okuyunca damağımda bıraktığı tada göre diyorum ben. bir okur olarak diyorum.şiiri sevmiş bir okur olarak. azize metaforu çok kullanılıyor şiirde...evet ama bi o kadar d ayakışıyor...adamın azize'li şiirler okuyası ,yazası geliyor.oysa azize,ne kadar ironik...en az çocuk gözleri kadar. hoş buldum seni..hoş kal şiir..
Şimdi yeryüzünde okunan tüm ezanlar Allaha çekilmiş kılıçtır!
Bize şehirleri tutacak elçiler değil, bize şehirleri yakacak Peygamberler gönder!
Şiiri defalarca süzgeçten geçirerek okudum, kesinlikle okunması gereken bir şiir. Her mısrası bir ders, bir öğüt adeta. Fakat belirtmeden geçemeyeceğm, üst kısımda yer verdiğim bölümün son iki mısrası isyan kokuyor. Bize elçi mi Peygamber mi göndereceğni en iyi Allah bilir. Bu durumda Allah'ın işine karışmaktir yazılan. Her ne kadar insanlığn azdığnı ve böyle bir çözümün gerektiğini anlatıyorsa da şair. Yapılan her isyan Allah'adir onun takdiri olmadan bir yaprak bile düşmüyorsa şüphesiz. Demek ki isyan etmeden evvel bin kere düşünmelyiz. Şiirin geneline baktığımda harika bir anlatım ve anlam görüyorum. Kaleme sağlık diliyor, güne düşüşünüzü kutluyorum. Saygılarımla
Emr-i bil-maruf ve nehyi anil münker'in şaircesi, sanatçası...Ki son zamanlarda bu manidar olgu geniş halk kitleleri tarafından pek hatırlanmayan, önemsemeyen durum karşımıza içi boşaltılmış bir aydınlanma, bir çağdaşlık olarak çıarılıyor sözüm ona avrupa sanatçı ve aydınları tarafından, ki hal böyle olunca da yapılan iş bizatihi münker oluyor;
Irak'a demokrasi götürme çabası gibi...
Biraz da kaza ve kader kavramlarını hatırladım şiir okurken, toplumun cebriyeci tutumu karşısında sorgulayıcı, irdeleyici bir tutum var şiirde, bu da bizim düşünen insanlarımızın, düşünen şiirlerimizin sorumluluk anlayışını gösteriyor. Ki hem inancımız gereği toplumsal olanı sorgulamalı, aykırı bulduğumuza karşı aykırı duruş sergilemeliz..
Zamanın şirk dinine bir isyan da var aynı zamanda ama bu kıt bilgimle bir din bilimci ve toplumbilimci ayaklarına yatmak abes olacağından şiiri tekrar okuyarak gidelim..
Doğu bölgesine gitmek isteyen birileri olursa yağmur kardeşimle grup olarak yola çıkabilirsiniz. Ben de müsait olursam eşlik ederim. Genel de gezilerimi tek yapıyorum. İnsanların zamanı ve pozisyonu uygun olmayabiliyor.
Kocaman sızınızı bir gün dindirebilmeniz dileği ile kapım her daim açık saygılar.
Doğu bölgesine gitmek isteyen birileri olursa yağmur kardeşimle grup olarak yola çıkabilirsiniz. Ben de müsait olursam eşlik ederim. Genel de gezilerimi tek yapıyorum. İnsanların zamanı ve pozisyonu uygun olmayabiliyor.
Kocaman sızınızı bir gün dindirebilmeniz dileği ile kapım her daim açık saygılar.
Tek kelime yazsa hayatın tüm çıplaklığı, kirlenmişliği gözlerimin önüne gelir; kendini yoksullara, çıplak kalanlara, soyulmuşlara ve ezilenlere adayan bir yürek ve kocaman yüreğiyle dik duruşuyla karşımıza çıkar sevgili Kadir.
Aslında her dizesi bir hikayedir fakat hayatın gerçekleri, her cümlesi insanı önemseyen haykırmalarıyla, yiğit mi yiğit durur.Cesur ve ezberi bozan ve gündelik toplum olumsuzluklarını dile getirir ve şamarcasına gözlerine sokar apolitikliğin dışında kalan kesimlere...
Domuz eti haram bilipte, kul hakı yemeyi mübah sayanlaradır; cinayetçiliği, ezmeyi ve makyavelistliğiyle mümin görenlerdedir bu şamar bir bakıma...
Ah dostum, ilk taşı atacak bir günahsız kaldık mı ki? ilk taşı atmak belki çocuklara kalacak.
Büyük şiir. Destansı bir ahlak sorgulaması. Sıradan gibi görünüp içten içe ihtişamını hissettiren dizeler... Rezil bir İstanbul. Annesiz büyüyen kızlar. Babasız büyüyen kızlar. Bu sefer İstanbul'dan başlayan bir hicret. Kendi içinin bir tarafından, başka bir tarafına.. Belki dünyanın en uzun göçü. Dünya bu kadar kötüyse tabii ki sorgulamaya kendimizden başlayacağız. Bu şiirin şairi gibi... Tebrikler.
Dünya cehennem ,biz çırpınan ve ölmeye yüz tutmuş balıkları seyre dalmışız ,bazen Afrika,Filistin ,başka diyarlar,ve çoğu kez burnumuzun dibinde akan hayatlar; sokak altları ,sokak üstleri,varoşlar,para karşılığında küçük kızlarını satan babalar,yetişme yurtlarındaki ayyaşlar...
Hayat kimine bal börek ,kimine hiçlik ..
Şiir bize zamanın kaburgasının dağıldığını söylüyor / şiir güzel ama acıtıcı insanın içini oyan ...
Kardeşim, yoldaşım, gerçek eylem adamı kayıpkentli az önce televizyonda izledim seni, bilmeyenler bilmez, senin İstanbul denen yaşlı fahişenin rahminde yaşanan yangınları, bende senden biliyorum, biliyorum en varoşunda, en kenarında semtlerin...ve karanlığın yaralı sırtı... Bazen siyah afrikalı kardeşlerimin yıkık barakalrında, bazen tekmelenen hayat kadınlarını yerden kaldırırken görüyorum seni, bazen tinercilerin bitmiş dünyasında.
ve bazen de Azize ye yüklerken dünyanın bütün günahlarını Fikrin ne olursa olsun kardeşim, seni herkesten iyi tanıdığım için biraz da; yanındayım kendini bir şiire her hançerlettiğinde en çok senin kanadığını, biliyorum yüzünde o eylemden dönen adamın gülümsemesi soğumamışken daha içindeki tehlikeli vadilerden geçirdiğin kervanı
Şiire ve A.Kadir kardeşime kocaman saygılar bırakıyorum...
Son taş atılana kadar recm ve tuz... tuz ve ... sütun..... Hani Lût'a demişlerdi arkanıza bakmayındiye. Bir karısı baktı geriye ve tuz kristallerine döndürüldü.
''İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn''demeli bence burada.Ki son taş gelmeden önce. tekrar tebrikler.
Son taş atılana kadar recm ve tuz... tuz ve ... sütun..... Hani Lût'a demişlerdi arkanıza bakmayındiye. Bir karısı baktı geriye ve tuz kristallerine döndürüldü.
''İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn''demeli bence burada.Ki son taş gelmeden önce. tekrar tebrikler.
Aslında şiir tekrarlarını sevmem. Fakat bazen kıyıda kalmış olabilirler.
Büyüyünce gözlerini gözlerime bir düğme diye dikip "Nereye gideyim baba" diye sordu bir gün
"Sen hayata aitsin Git, istediğin yere git kızım Git hayatı çalınmışlara... Yaşa, sev, çoluk çocuğa karış Benim bilmediğim bir yerde de öl! Sen bana değil hayata aitsin çünkü... "
Şiirden anladığın çok doğru arkadaş emeğine kalemine sağlık. Güzel bir şiir okudum. Aşağıya aldığım bölüm çok çarpıcı en sevdiğim bölüm diyebilirim. Fakat dünyanın en güzel siyahı: Turgut uyar'ın Dünyanın en güzel arabistanı'nı çağrıştırıyor bu işi bozuyor işte. Paylaşım için teşekkürler arkadaş.
"Karısını özleyen bir Afrikalıya yüzünü soruyorum. -"Dünyanın en güzel siyahı" diyor..."
Evinden binlerce km uzaklarda bir Afrikalı, kendisini görünce yüzlerini çeviren bunca beyaz kadının arasında anladı eşinin dünyanın en güzel siyahı olduğunu...
Evinden binlerce km uzaklarda bir Afrikalı, kendisini görünce yüzlerini çeviren bunca beyaz kadının arasında anladı eşinin dünyanın en güzel siyahı olduğunu...
Uzak kaldığım onca zaman en çok Azize'yi okudum sessizce. Kimseler görmezken ve onunla ağladığım ve sustuğum sonra da öylece uyuyakaldığım ne geceler bilirim...
Bu sayfa da en özellerimden, mutlaka geleceğim... (- kendime notumdur-).
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.