0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1665
Okunma
kafasından aşağı
su döktüler
ve yeniden elektrik verdiler
bu defaki şok
gerçekten dayanılmazdı
bir anda uçup
bir duvara çarptığını sandı
buna dayanabilir misin Seyit
dedi kendi kendine
dayan Seyit dayan
direncin kalsın geride
ölümden öteye köy mü var
olacaksa
onurlu bir ölüm olsun
bu can
partime
örgütüme
işçiye
köylüye
ve devrim mücadelesi veren yoldaşlarıma
feda olsun
şimdi konuşacak mısın, dedi ikinci ses
bak, sen konuşmadıkça
bizim daha da hoşumuza gidiyor
daha da hiddetlenip
çok daha ağır işkenceler ederiz
susmak senin zararına
oysa itiraf edersen eğer
burada şimdi her şey biter
artık ceza alıp almayacağını
mahkeme belirler
şimdi akıllı ol
İstanbul’daki
Erzincan’daki
buradaki
ortaklık yaptığın
birlikte hareket ettiğin
arkadaşlarının isimlerini söyle
Seyit’den yine yanıt gelmeyince
bir kez daha bastılar
elektrik düğmesine
kaskatı kesildi
Seyit’in askıdaki bedeni
bir kere daha bayıldı
onu askıdan indirdiler
kendisine gelince
soydular tüm giysilerini
çırıl çıplak bıraktılar
ve öylece
soğuk ve ıslak
bir zemine yatırdılar
bu kez
tazyikli su sıkmaya başladılar
suyun tazyiği ile
zaten ıslak ve kaygan olan zeminde
yerde yatar bir halde
kayıp gitti
bir duvara çarparak durdu
gözleri hala kapalıydı
ve yön hissini kaybetmişti
tıpkı bir kaza anında
direksiyon hakimiyetini kaybeden
bir sürücü gibi
suyun sertliği
kurşun gibi değiyordu bedenine
zaten yara bere içinde kalan
ve meşe odununun darbesiyle
iki kaburgası kırılan Seyit
nefes almakta zorlandı
tam da kaburgasına gelen
bir darbenin acısıyla
olduğu yerde bayılıp kaldı
biraz sonra
bu kez
amonyak kokusuyla ayıldı
üç kişi
eğlenip kahkaha atarak
yerde yatan
çıplak
Seyit’in üzerine işiyordu
birisi kafasını
diğerleri
vücudunu ve kollarını hedef almıştı
sidik doldu ağzına
ve burun deliklerine
kusamadı
işte oğlum, dedi birinci ses
işte sizin devrimciliğiniz
işte ağzındaki bizim çişimiz
siz mi devrim yapacaktınız
bu götle mi ulan
bak, öğretmenmişsin
ne güzel işte
haydi, şimdi kendin söyle
ben devrimci değilim de
ben bir öğretmenim
haydi,
devrimci değilim, de
ben bir hiçim, de
bunu söyle
seni hemen şimdi bırakıp gidelim
buna da yanıt vermedi Seyit
saatlerce işkence ettiler
dinlenip
yeniden başladılar
o günün sonunda
Seyit’i
dar, karanlık bir hücreye atıp
çıktılar
çıplaktı
gözleri kapalıydı
elleri kelepçesiz ama
gözlerini açmaktan korkuyordu
henüz yalnız olduğuna inanmıyordu
elleriyle sağı solu yokladı
dar küçük bir yerde
olduğunu anladı
ve yalnız olduğunu kavradı
gözündeki bezi söküp attı
hiçbir şey göremiyordu
kör olduğunu sandı
oysa içerisi zaten
zifiri karanlıktı
gözleri karanlığa alışınca
beyaz çamaşırlarını fark etti
görebildiğine sevindi
el yordamıyla
sağa sola saçılan elbiselerini buldu
ıslanmış da olsalar
giyindi
çıplak olmasından daha iyiydi
kırık kaburgası
ona çok eziyet veriyordu
unutup yanlış bir hareket yapınca
adeta nefesi duruyordu
bir köşeye sinip dinlenmeye çalıştı
ama ağrıları
dinlenmesine bile engeldi.
içinden
direneceğim
direneceğim, diyordu.
sonra bir tıkırtı duydu
dizinin üzerinde bir şeyler geziyordu
eliyle vurup düşürdü
bir fare olabileceğini tahmin etti
nefret ederdi farelerden
acaba ışığı yok mu buranın, diyerek
güçlükle ayağa kalkıp
duvarları yokladı
elektrik düğmesini aradı
bulamadı.
içinden
belli ki bu işkence
daha böyle günlerce
devam edecek, dedi
o zaman
bu verilen araları değerlendirip
dinlenmeli
enerji ve güç biriktirip
kana doymamış
insan bile olamayan
işçinin
köylünün
devrimcilerin
ve kafası işleyen herkesin
düşmanı olan
bu kan emicilerin
bu faşistlerin
bu işkencecilerin
karşısına dikilmeli
onların amacı belli
yükselen bu değeri
gelişen gençlik hareketini
sosyalist bilinci
ezmek
ve yerini bulmuş
saflarına katılmış
mücadeleye atılmış
Marksizmi
ve bilimsel Sosyalizmi kavramış
her bir bireyi
kişiliksizleştirmek
yani insan onurunu ezmek
yani inançlarını
ayaklar altına almak
her şeye rağmen
balcı’nın oğlu Seyit
burada
şimdiye kadar öğrendiklerinin
çok daha fazlasını öğreneceğine
ve buranın da kendisi için
kimi şeyleri öğreten
iyi bir okul olacağına inanıyordu.
bütün geçmiş sınıf mücadelesinin
deney ve bilgisini
en gelişmiş biçimiyle
kendi içine alan
ve bunların hepsinden
daha kapsamlı
ve daha bilimsel
bir değer taşıyan
Marksizim
elbette
günde on saat
on iki saat çalışan
ve bunu için gerçekten zamanı olmayan
işçi sınıfının omzunda değil
kendisi gibi
aydınların çabasıyla
ilerleyip gelişecekti
aydınlar
mutluluğu
yani işçi sınıfının kurtuluşunu
kendi kurtuluşu olarak kavrayan
ve bu yüzden
işçi sınıfıyla kader birliği olanlardı
eli kalem tutan
her insan
kendisini işçi sınıfından soyutlayamazdı
gerekirse bedel ödeyip
bu saflarda
yerini almalıydı, diye düşündü
bitkin haldeydi
yorgundu
ve gözleri kapanıyordu
tüm bu işkencelerden sonra
bu ağrı ve sızılara karşın
insanın bünyesinin
uyumak istemesine şaşıyordu
dinlenmeliyim, dedi kendi kendine
dinlenmeli
ve güçlenmeliyim
şimdi gece olmalı ki
işkenceyi durdurdular
belki de sadece ara verdiler
o halde
bu fırsatı iyi kullanmalı
fareyle paylaştığım bu hücrede
ne yapıp edip
biraz uyumalı
DEVAM EDECEK...
5.0
100% (1)