22
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
2295
Okunma
Dönüp Baktım
Dönüp baktım geri kalan zamana
Kaç bin idik bilinmiyor sayımız
Eğer gökten kırk yıl yağmur yağmazsa
Kurur diye asla korkmam kuyumuz
Şu dağları birbirine bağlasam
Üzerine bulut olup ağlasam
Bir şelale misali çağlasam
Akar gider deryalara suyumuz
Kanal açıp akıtayım denizi
Sel götürsün Kütahya’yı Gediz’i
Kırık yesem kırk kabuklu cevizi
Korkarım ki obur olur huyumuz
Yağmur yağar su birikir göllere
Taşla toprak sürüklenir yollara
Leyla için Mecnun düştü çöllere
Bizim de mi öyle olsun soyumuz
Dertli Kazım hep yazarsın derdin çok
Bu dünyada benim gibi dertli çok
Kim demiş ki artık gönlüm aşka tok
Aşka açtır yaşlımızla toyumuz
Dertli Kazım
1926 yılında Yumurtalık’ın Gölovası köyünde doğdu. Asıl adı Kazım Altınayak’tır. Ancak 1997 yılında mahkeme kararıyla soyadını Dertli olarak değiştirdi. Babası, 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı döneminde Ağrı’dan göçtü. Annesi ise Dörtyolludur.
Aşıklık geleneğini küçük yaşlardan itibaren öğrenmeye başladı. 1954 yılında askerden döndükten sonra bir süre İstanbul Belediyesi bünyesinde çalıştı. 1962’de ayrılarak Almanya’ya gitti. 4 yıl sonra geri dönerek yeniden İstanbul’daki eski işine sürdürmeye başladı. 1979 yılında emekli oluncaya dek orada kaldı. Sonra da köyüne döndü.
Türkiye’nin değişik yerlerindeki aşık şenliklerine katıldı ve çeşitli ödüller aldı.
Emekliliğinden sonra köyünde yaptırdığı mezarı başında her yıl kurban kesip, mevlüt okutmasıyla önce kendi yöresinde daha sonra tüm Adana’da tanınan bu tören, 1981 yılından beri, Gölovası köyünde » Dertli Kazım Aşıklar Şenliği« adıyla bir gelenek haline geldi. Hem yöreden hem de Türkiye’nin başka bölgelerinden aşıkların katılımıyla her yıl giderek daha da genişleyen şenlikler, aynı zamanda Dertli Kazım’ın köyünün de büyümesi, gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Dertli Kazım’a ilişkin, Halil Atılgan tarafından yapılan ayrıntılı araştırmalar 3 kitap olarak yayımlandı.
KAYNAK:© BeKa Sitesi
)(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(-)(-)(-372-)(-)(-)(
Düşünüyorum da biz çocuk iken
Çok güzeldi düğünümüz toyumuz
Çoçuk sesleriyle çınlardı sokak
Ne güzeldi o günlerde köyümüz
Gözüm de tütüyor şimdi o yerler
Çiçeğe dönerdi dallarda narlar
İlk bahar gelende erirdi karlar
Çağlar idi, deremizle, çayımız
Dolaşırdık, gezer idik dağları
Beller idik bahçeleri bağları
Böyle geldi geçti gençlik çağları
Doyumsuz du günlerimiz ayımız
Kayını,Ladin’i,çam’ı ormanı
Kekikten,naneden,bulduk dermanı
Kaldırırdık yaz günleri harmanı
Her üründe kardeşçeydi payımız
Çınar gölgesinde stres atardık
Biz pekmeze biraz yoğurt katardık
Ağustos ta sereninden tutardık
Kovalarla su verirdi kuyumuz
Varır idi ne engeller aşarak
Bakar idik gidişine şaşarak
Çayırlarda şahlanırdı koşarak
Uçar idi atlarımız, tayımız
Lüzumsuz’um bizi nere götürdün
Anıları tazeledin getirdin
İşte böyle senin Vatan’ın Yurdun
Yolun bekler,emmi, hala, dayımız
Sadık Dağdeviren
Aşık Lüzumsuz
SEREN:Uzun bir ağacın kuyu üzerine
monte edlip,ince tarafına,ucuna zincir
ve kova bağlanan basit bir alet
SAKSAĞAN BEYNİ:Pekmezle,yoğurdun
karıştırılması
5.0
100% (15)