0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1110
Okunma
Geldiğin günün hayali kaplıyor bedenimi
“BEDEN”
Zamanın isyan dolduğu nehirler
Günlerin anlamsız yeşil şahitliği
Gücün paravan olarak çekildiği imzalar var konuşmalarda
Dilden çıkan kurşunların
Sessizliği vurduğu meydanlar var gözlerimde
Arkasında saklanan acizliği sindiremediğim
Yargı birikintileri var
Sofra sonu kırıntılarını yağmaladığım gizli hisler
Kan damlayan seyir hallerim var yüreğimde...
Kaybedilen davanın haklı yargısıyım sanki
Herkesin umursadığı kararların gölgesinde
Geçip giden yılların hışırtısı
Yok-oluşum sadece…
İmzasız, mühürsüz
Kuş uçumu yok-oluş…
Dalın tutmaya korktuğu isimdi, duygularım
Kıymetin bitimsiz olduğu kadrim
Savunmasız hallere serilen
Saten bir kumaş gibi
Korumacı çocuk umutlarım vardı…
Şimdi
Anların sevimsizliği kamçılıyor adımlarımı
Çirkef sahillerin balıkçılları örtüyor tenimi…
Kaybettiklerinin yokluğuna alışamıyorken liman
Kazandıklarını göremiyorken
Yaşadıklarını tabağında soğutuyorken
Ve tadını bilinçaltı karakterlerinde eşleştiremiyorken;
Hayat denilen besleme
İki nota kadar kıymetli değil mi yoksa?
Bilinen gözbebekleri gezinirken gönül avlusunda
Ölüm enseyi her gece yoklarken,
Mazinin fısıldamaları
Lisanı bozukça
Uzun,
Hafiften loş koridorlarda yankılanıyorken
Huzur,
Yalnızlığa gömülüyorken
Ve bütünleşiyorken duvarlar tenimle
Gittiğin günün nefret kesikleri doluyorken kadehime
Vicdan yoksunu havanın doluşu
Ciğerlerimin uğradığı hezimeti anımsatıyorken;
Yeniden yaşamanın zevki nerede?
Nerede seğirtiyor bu uzlaşmacı bahar?...