22
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
1728
Okunma

umutsuzluk bir fasıl çamur
akseder nağmeyle keşfine adadığım gözlerim
yeşil gözlerin bataklık; battım
damla, damla yağmurla karışır aslına
bir mihnet kuşatır zamanı
taşınırım tan alacasında
c/esaretim sevkle yürür toprağa
döner kuruyan dudaklarım dokununca -sen-
tat ıslanır sunulunca göklerden
bulutların kollarında bulurum kendimi
denize yakamoz düşer damlalar sırlı hece
seni kara gözlerimden akan yaşta
mor bulutlarda -arar kalbim-
şubat ayında kemiklerim yorulmuş
sıyırıyor hınç; jiletle izdüşümü
ön söz yazasım var aşkına duygular farklı yerden geliyor
baharını arar oluyor çehremde ki sis
dokunuyor dünyanın kevserinden -berrak suların-
metruk bir kaç söz üzerimden geçiyor
yüreğimden korkular taşınıyor
emekliyorum bulutların üstünde
serçeler umutsuzca hüznüme kondu ritmini kaybetdi kalbim
gökkuşağım renklerini yitirip titreme tuzağa düşürdü; terliyorum
sürüldüm bir meçhûle; demleniyorum
dingin ve solgun âhlarınla ıslanıp
kutsandım
gözyaşların mahşer yangını eylemini değiştirdi gözlerin
sırılsıklam ıslanmadım kor gibi yandım
yine bulutlar gökyüzü sofrasını kurmuş
cümle âlem sevgili sofrasında bir ben yokum
tevekkeli kasvetli düşecek her damlan
buzlu soğuk ıslak alın terim -gül’e kesilecek-
ben senin beni bu şubat akşamında acımı dindiren bakışlarınla ıslatmanı değil tasalarımın uçuşması için bağrıma basmak istemiştim -damla, damla-
sen şimdi sırlara amade hududunu çizdin bu aşkın
bulutundan şerh ile düşüyorsun gökyüzünden gizemle kavrulup
gün dönerken sessiz ve muazzam ordu yürüyor üstüme
bütün
-Yağmurları kuşanarak-