5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2210
Okunma

Ben var ya ben!
O hengâmede seni şiire aldım
Umarsız
Yıkkınlığın içinden bir ses
Mavi gecedir zaman
Nazlı bir ay doğuyor
Edebiyatın istediği murabba
Hiç iyi değilim ben
Murabba hücremde habbe gibi
İçimi titreten girift bir müjde
Tırnağı sökülmüş dayançlarımdan
Dünyevi kaygılar biraz daha acıtıp gidiyor nasılsa
Kalp çarpıntılarıyla hüznünü hesaplayan
Bir ben vardı rüzgâra tutunan
Ateşsiz bir humma her tarafımı yakıyor
Ve ürkek bir düşüncede
Kâh ilham kaynağı oldu mısralara
Kâh bir ayna oldu kamaşan gönlüme
Bak!
İşte bu bizim hikâyemiz, biraz hicran biraz sevinç
Hatırımda bir vakitler vefalı olduğu
Bir birim gibiydik vefanın gözünde
Ne artı, ne eksi
Terazi gibi dengelenir kalbim
Bir kefesinde onun yüreği
Mor aydınlıkta
Sabahların aynasında
Birden gülümseyen yüzü
Yanağındaki ayna kırığı gamze
Kalp gözümün iştahını kabartırdı
Fütursuzca
Bütün kırılmış gönüllerin nihayetinde
“O”da olmasa işim ne bu İstanbul”da
Mürekkep gözlü, gelecek bakışlı…
Uzun zamandır o da tarumar
Ömrünü okumakla geçirdi
Hala alnın yazısını sökemedi
Derim ki!
Benden başka binbir kişi sevse de
Gün gelip gidersem şayet
Allahaısmarladık nasıl denir ona
Ömür boyu, kalbime ne cevap veririm sonra
İçimde her şey çok, pek çok
Abasız, ruhta zehirli bir fütur husule gelir
Dahası var
Benim âlemimde melalin soyu belli değil
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış ayrılık mısraları
Kış boyunca bağıra çağıra düşündüğüm
Söylemeyi bir türlü beceremediğim
Yani
Hükmedemedim nasip olana
Hakikat bana olduğu gibi tecelli etti
Sırf bu yüzden kandım mesafeye
Baktım ki yol göründü...
Azarlanmışçasına susuverdi sıkıntılar
Bavuluma birkaç yaşanmışlık koydum
Şiirlerimi annemden kalan sandukaya sakladım
Mevsimlerden sukut-u hayaldi
Yağmurlu bir sabah, sirkecideki tren garında vedam dokunmuştu bu şehire
Sahi, doğru mudur yağmur öncesinde gök gürler dedikleri?
Aniden
İçimden bir çocuk, bağırıyordu
Avuçlarımda yüzünün gölgesi
Kalbime bir fiske sille dokundu
Kırıldı feyiz aldığım ayna
Acıklı bulgularım yere düşünce
Fark ettim uhrevi ahengi
Can çalıyor saat sekizi beş geçe
Dur!
Dur biraz dedi
Hı, benden başka herkes burada…
Hüsran zuhur etmiş, hüzünde kusursuz
Tebessüm zaten bu istasyona uğramaz
Sen bana bakma
Ben senin kalbinin hizasında dururum
Ha göreyim seni!
Şimdi git hiç düşünme gerisini
Küçükken korktuğum gök gürültüsünden korkmuyorum artık
Maviliklerimde çığlık attıkça, yorganın altına saklıyorum kalp çarpıntılarımı
Ha şunu bileydin
Ben ağlarken, sana güle güle git demem
Eşi göçen gözümün! Adresi belli mi gittiği yerin?
Bana ver duyma yetini
Deniz olsa aşar dağ olsa yıkarım
Sen, kalbimde şımardığın an
Sen, sen ol
Sahici ol!
Bak!
Bak bari gözlerime
Yüreğim sana emanet sıkı tut. Babamın kızı!
Mavi güneşe öptür yanaklarını
O/na sallanmaz ne mendil ne de el
Yavaştan elimden/KAYIP/düştü/YALDIZ/lı mendilim
Dehlizlerde bir iğne gibi kayboldu
B e y h u d e b e k l e d i m…
Gidenleri geri çağırmadı
B i n d o k u z s e k s e n s e k i z!
Gönlümün dumanı, Vuslatın alametidir
“Sûr’a üflemeden
Bakıver ufkuna
Sen
Benim
Kardeşim,
Olduğundan beri
Bir şey istedim
Yüksek sesle! Fikrini söyle?
Bindokuzyuzseksensekiz/KAYIP YALDIZ
Bunu işitmek ister misin?
Kalpçe!
Kalpten daha güzel söz eden var mıdır kalpçe?