5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2195
Okunma
dur durak nedir bilmez
bir serseri seyyâhım;
izim kalıyor en girift labirentlerinde
kahır yüklü hayâtın.
sancılar alıyorum koynuma; sancılarım dinsin diye,
çileler dolduruyorum matarama;
yandıkça serinlemek için
ve vuruyorum kendimi aşkın çileli yollarına…
gecenin içinden geçiyorum,
gece içimden geçiyor ağır adımlarla
gri rengi siniyor hayallerime,
sitem kâr yanlarımın ihânetini tadıyorum
en haininden,
sinsi çelmeleriyle tökezliyorum,
yine de kalkıyorum düştüğüm yerden,
bâde-i aşk ile düştüğüm sarhoş halimi özlüyorum…
ümit rüzgarlarının serinliğinde selamlıyorum sabahı
tan’la birlikte,
gerçeğin fütursuz kanatları çırpıyor
ölgün bakışlarıma;
ben visâl’in gül rengi bûsesini beklerken
firak’ın engerek zehirli öpüşleri konuyor bir kor gibi,
vuslat özlemiyle çatlayan dudaklarıma…
acı’nın içine düşüyor yolum
apansız,
acı içime düşüyor bir yılkı atı gibi;
eziyor hoyrat toynaklarıyla zerrelerimi,
yangın yerine çeviriyor her yerimi yokluğun
bir yudum nefes çekiyorum içime
serinleyeyim diye;
bir avuç kor olup, kavuruyor ciğerlerimi…
kulağım sesine hasret çekiyor
hücrelerim sıcaklığına,
hayallerime yaslanmakta buluyorum çâreyi,
birde gül yüzlü anılarıma,
âh! dilârâ can;
tüm ân’larımı sana adıyorum
kutsal bir sunak gibi
anlasana!…